7 Aralık 2021 Salı

Ramazan Narin - Gazi Güder - Milli Yazılım

v. Artuğ Sayıner... Bandırma Füze Kulübünün kurucu 7 üyesinden biri... 2018 de hayattaydı ve milli yazılım panelimizde konuşmuştu...

https://www.youtube.com/watch?v=v8sHwp3FohU





2018 de bu programa katılan, sunucu Ahmet KAYA, Panelist Gazi GÜDER, Füze Kulübünün son üyesi Av. Artuğ SAYINER...artık aramızda yok...! Ramazan NARİN

https://www.youtube.com/watch?v=v8sHwp3FohU

3 Aralık 2021 Cuma

FAİZİN (riba) EN HAFİFİ, KİŞİNİN KABE ÖNÜNDE

FAİZİN (riba) EN HAFİFİ, KİŞİNİN KABE ÖNÜNDE.....


EKONOMİST değilim, devlet büyüklerimi dinleyerek önümü görmeye çalışıyorum !
Şeytanın 3 ayağı ;  FAİZ – DÖVİZ - BORSA imiş !  (Ekonomist Osman ALTUĞ)
Abdullah ibni Mesud (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: “Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): ‘Faiz yetmiş üç baptır. Onların günah cihetinden en hafifi, kişinin annesi ile zina etmesi gibidir. Bilin ki, faizin en şiddetlisi Müslüman kişinin ırzıdır!’ buyurdu.” Hakim 2259, İbni Mace 2274, İbnu’l-Carud 647, Albânî Cami 3539.... Sahih bir hadis olduğu, teyid edilerek söyleniyor... Amenna ve sadakna !
Türkiye, ekonomi politikalarında Sayın Cumhur Başkanının isteği doğrultusunda, yeni bir döneme girdi. Nâs sûresi var, FAİZ SEBEP... ENFLASYON SONUÇ ! Faiz, insanları fakirleştiren bir unsur... Yani, faizden kurtulmamız, faizi indirmeyen T.C Merkez Bankası Başkanlarını da görevden almamız gerekir. Özellikle dini inancımıza göre, İslamiyete vurgu yapılarak bu şart deniliyor! Amenna ve sadakna ! 
Son aylarda gelişen bu faiz politikası karşısında da, ilginçtir DÖVİZ yüzdeyüz % yükselmiş, 7 liradan 14 liraya çıkmış ve sanırım bu da önemli değil ki, devleti yönetenlerimiz merkez bankasındaki politika, dövizlerin yükselmesine aldırış etmeden, bankalardan kredi kullananların faizlerine yansımayan politika faizlerini düşürmeye devam ediyorlar ve edecekler...
Devlet diyor ki ; işadamlarımız ve sanayicilerimiz faizle kredi çekerek yatırım yapamıyorlar, onların önünü açacağız ve düşük faizle para kullanan sanayicilerimiz sayesinde üretim-istihdam ve vergi artacak ve memleket huzura kavuşacak ! Öyle mi ?
Politika faizlerinin düşürülmesi ile oysa, döviz korkunç boyutlarda yükseliyor ve piyasadaki her madde ve mamul dövize endeksli olduğundan, fiyatlar aşırı yükseliyor ve halkın alım gücü düşüyor değil mi ? Tane ile domates, bardak ile yağ almaya kadar fakirleşen bir halk var ve fakirleşmek ise sorun... Faizlerin düşürülmesinden dolayı halk bizzat fakirleşiyor !
Yani, kişinin annesiyle zinası kadar günah olan bir günahtan bahs ediyoruz. Günaha girmememiz için, gram faize bulaşmamalıyız yani ve NAS var, NAS ! Faiz, takdir ve takip ettiğim Ekonomist Osman ALTUĞ Hocaya göre, sadece şeytanın 1 ayağı...! Diğer ayaklar, döviz ve borsa...
Şeytanın bir ayağı olan FAİZ le oynayınca, şeytanın diğer ayakları döviz ve borsa hareketleniyor değil mi ? Faiz ayağını kesiyoruz, döviz ve borsa ayağı metrelerce yükseliyor değil mi ?
Dedim ya ekonomist değilim. Şeytan 3 ayaklı ise, gücüm yetiyorsa 3 ayağını da terbiye ederim. Birini terbiye etmem sorunu ortadan kaldırmıyor çünkü...Gücüm yetmiyorsa da, o ayaklarların biriyle meşgul olmam. Zira ; oynadığımız faiz ayağı yüzünden, gemi azıya alan döviz, beni dövüyor arkadaş ! Şeytanın bir ayağını tutarken, şeytan diğer iki ayağı ile beni tekmeliyor arkadaş ! 
FAİZ ile ilgili, kitabımız Kuranı Kerimde de pek çok ayet ve sureler var. Pek çok da hadis ve içtihatlar var. Faiz sarmalına bulaşmamış bir sistem, faizle iştigal etmemiş bir devlet, faize muhatap olmamış bir toplum var mıdır ? Ben bilmiyorum. Birine bir borç veriyorsunuz ve bunu 5 sene sonra aynı miktar ile almayı kabul edecek bir zeka ile de hiç karşılaşmadım. Verdiğinin üstünde alanlar bunu kar payı, kur farkı, enflasyon v.s diye de arlandırsalar, biliyoruz ki faizle iştigal edilmiştir.
AKP, 20 senedir tek başına iktidar, 2018 den beridir de, verin bana oyları tek başına tek adam ve başkan olayım görün işbu şeytanın ayaklarını nasıl kırıyorum diyen bir zihniyet ile idare ediliyoruz değil mi ? FAİZ, 2002 yılında yoktu da, dış güçler mi 2021 yılında faizi bize soktular ? Dövizin yükselmemesi için, daha önce 128 milyar dolar rezervimizi hiç ettik, dün de hem merkez bankası başkanını değiştirdik ve yine üstelik borç aldığımız milyar dövizlerle yine piyasaya müdahale ettik ve dövüşü ve oyunu şimdi böyle sürdürüyoruz. Sürdürüyoruz da, ben emekli olduğumda ilk maaşımla 14 çeyrek altın alan bir alım gücüne sahiptim, şimdi ise 2 tane çeyrek altın alım gücüne düşmüş vaziyetteyim.
BENİM MEMURUM İŞİNİ BİLİR ! zihniyeti tamam da, memur ve bürokrasi maşallah 3 maaş, 5 maaş, 15 maaş alarak işini biliyor da, emekliler bunu nasıl bunu becerecek ? Ben bilmiyorum !
Bari konuşalım diyoruz, bu sefer NAS var, yasalar var diyorsunuz arkadaş ! Ama unutmayın var olan sadece sizler ve kalkanınız olan NAS ve YASALAR değil, bu ülkede yaşayan, daha doğrusu yaşamaya çalışan VATANDAŞLAR da var ! Biliyor musunuz bunu ?
2002 de asgari ücret 222.000, 222.00 TL idi.  Emekli maaşı 285.000, 285.00 TL. Çeyrek altın, 20.000, 20.00 TL idi. Dolar da 1.35 idi... 14 tane küçük altın alabiliyormuşum yani... Bana şimdi ekonomik kurtuluş savaşından kimse bahsetmesin. 20 yılda alım gücümün nerelere düştüğünün farkındayım ve sadece benden çalınan 12 küçük altının da nereye gittiğini biliyorum ! Bilmediğim, İŞİMİ bilmiyorum !       
İşbu hadisi şerifte önümde duruyor ve durmaya devam edecek ! ‘Faiz yetmiş üç baptır. Onların günah cihetinden en hafifi, kişinin annesi ile zina etmesi gibidir. Bilin ki, faizin en şiddetlisi Müslüman kişinin ırzıdır!’ Allah, ben 2002 de bütün paramı dövize yatırmışsam, borsaya yatırmışsam ve bugün, ekonomik kurtuluş savaşında dolar milyoneri olmuşsam, herhalde bana bu günahı yazmaz, yazmamıştır değil mi ? Tanrı bizi faizden korusun ! 02/12/2021 NOGAYTÜRK

"Manipülatif Siyasi PROVAKATÖR'lük Yapmayın"



"Manipülatif Siyasi PROVAKATÖR'lük Yapmayın"






Türk toplumunun dürüst bir yöneticisini, dürüst bir belediye başkanını bir siyasi parti lider asla tehdit edemez. 
Bu tehdit dili yanlıştır, bu söylem bir siyasi provokatörlük tür.
Mansur yavaş'ı tehdit ederek gelecekte, Türk  halkının siyasi aydınlığını, yarınlarını  karartmaya çalışan, siyasi manipülasyon tuzakcısı ve provakatörü: Türk milletinin aydınlık geleceğine siz değil büyük ortağınız da  engel olamayacaksınız.
Türk toplumunu, siyasi fosil olmuş düşüncelerinizle provaka ederk yönlendirmeye çalışmayın. 
Türk toplumu, sizin gibi  dili pervasız, perdesiz, konuştuğunuz dili, asla kabul etmemekte, daima red etmemektedir. Konuştuğunuz "sövgü hakaret  dilini" Türk toplumu  asla onaylamamaktadır.
Sövgü dili size ve siyasi yol arkadaşınız
RTE ye size, ikinize, sizin dillerinize yakışır  ancak. 
Bu tehdit vari dille ancak sizler gibi düşünenlere, fikri düşüncenizi kabul  ettirebilrsiniz. 
Milli şuuru açık, hiçbir Atatürk milliyetçisi, ülkücü insana bu ucube tehdit vari düşünceyi, kabul ettirebilmeniz imkanınız olmayacaktır . 
Bu mesnetsiz, tutarsız konuşmaları yapmanız, sadece kendi garabetinizdir. 
Türk milletinin Atatürkçü milliyetçi ükücüleri, dürüst  bir yöneticisi 
Mansur başkanı yanlız bırakacakları kanısında değilim . 
Mansur Yavaş yalnız değildir. 
Mansur Yavaş başkanın, Türk halkının en az yüzde 70'i yanındadır. 

Fosil olmuş siyasi düşünceleri Türk halkına yedirmeye çalışmayın.  
Yeter artık Türk toplumu sizin gibi düşüncesi ucube figürlerden siyasetçilerden kurtulmak istiyor. 
Sokakta "Ülkücü olmayan" ancak ülkücü gibi görünmeye çalışan  güdümlülerinizden, tehditlerinizden de hic bir Türk  halkı nın korkmadığını bilmenizde fayda var. 
Tehdit edeceksiniz, Mansur Yavaş'ı değil 40 senedir uğraştığımız  bela var, oda Pkk ve terörist odaklar. 
Kaç tane PKK'lıyı sokaklarda dövdü yada öldürdü, Ülkücü dediğiniz yandaşlarınız.?
Bu soruların cevabını bulun önce. 
İşte bu diyerek bize, Türk halkına bir gösterin de biz de görelim şu ÜLKÜCÜ arkadaşları.
Türk halkının gariban sıradan vatandaşlarına tehditvari davrandığınızı ve çeşitli şekillerde sokaklar'da tartakladıgınızı, dövdürdüğünüzü, tehdit ettirdiğinizi bilmediğimizi de zannetmeyin!
Sizin gücünüz ancak sokaktaki gariban kimsesiz, savunmasız Türk vatandaşına yeter, ona da arkadan çakallar gibi saldırırsanız, pusuya düşürürsünüz, en iyi yapabildiğin şey bu.
Ahmet Türk gibi PKK'lı hainlerine yardım edersiniz ve kodesten çıkartılmasına vesile olursunuz ancak. 
Darağacı sehpasına mahkum olmuş, kalemi kırılmış, Pkk lideri Apo piçini idama göndermediğiniz gibi.
PKK lideri Apo piçinin imralı'dan yazdığı mesajı okuyarak onun yazdığı siyasi yazıya destek veren de sizsiniz. 
Türk milliyetçiliği buysa, sizin Türk  milliyetçiliğiniz yere batsın.
Milliyetçiyim diyerek Türk toplumunu yanıltıp kandırmayın. 
Siz milliyetçi değil, olsa olsa sadece siyasi manipülatif ve siyasi provokatör olabilirsiniz
Türkiye'de yaptırdığınız tüm siyasi manüpilatif siysi oyunlardan Türk halkının, Atatürkçü Türk  milliyetçilerinin hepsinin bilgisi ve haberi var, bilginiz olsun !!!
Atatürkçü Türk milliyetçiliği ülkücülüğü sizin gittiğiniz yol asla değil...
Yolunuz Türk ülküsü değil.
Türk milliyetçiliği asla değil.

ismailazakoglu@gmail.com

1 Aralık 2021 Çarşamba

SIRADA ORMAN ALANLARIMIZIN TALANI YADA SATIŞI MI VAR ?

SIRADA ORMAN ALANLARIMIZIN TALANI YADA SATIŞI MI VAR ?









''169. Madde. Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır.

Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz''.

Ormanlarımızın, Orman bakanlığı tarafından, çesitli bakanlıklara kiralanarak, 169. Madde ortada dururken, yasaların arkasından dolanarak, peşkeş mi çekilecek?

Kamu yararı denilerek, dolambaçlı bir yoldan ormanlarımızı birilerine peşkeş mi çekecekler?

Ya da satacaklar mı?

Akp iktidarının elinde satabileceği kamu teşekkülü ve kurumlara bağlı bir varlık kalmadığı için, satabilecek tek şey kaldı, o da devlet arazı ve orman alanları.

Yasaların arkasından dolanarak ormanlarımızın satışa çıkarılması söz konusu dur.

Devlet Ormanı, orman yasası169. madde hâlâ yürürlükte iken bu yasa çığnenemez, çiğnenmemesi gerekir !

Sayın bakan Bekir Pakdemirli Türk halkını yanıltmayın, yanıltılmasına müsaade etmeyin.









Ormanlarımızın talan edilmesine göz yumup, müsaade etmeyin.

Orman yasası169. Madde bu tür satışların yapılması, durumuna kapalı.

Orman bakanlığı genelge ile başka bir devlet kurumuna arazı, veya orman alanlarını kiralanabilir veya 49 yıllığına satabilir.

Sattığı, ya da kiraladığı araziler kesinlikle kamu yararı olması ön şartı gösterilmiştir.

TC Tarım ve Orman bakanlığı devlet ormanlarını sattığı kurum, bir başka 3. kişiye kiralar veya açık beyanla satabilir.









Devletimizin ormanları, Orman Bakanlığı devreye sokularak, herhangi bir Tc bakanlığa kiralanabilir veya satılabilir.

Satın alan, yada kiralayan bakanlık, kıralandığı yerin satılmasının önünün açılması anlamına gelir.

15 Temmuz 2016 darba kalkışmasının arkasında olduğu, hatta darbe kalkışmasının finansörü olduğu dillendirilen Arap ülkesi ile ilişkiler, ne değişti de yeniden geliştirildi?

Düşmanlık durumundan, dost haline gelişti?

Eğer bu arap ülkesi Birleşik Arap emirlikleri de olsa paranın her suçu, her ihaneti, her melaneti kapatıyor, anlayışı düşüncesinde mi olmalıyız ?

Akp genel baaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın Birleşik Arap Emirlikleriyle ilgili son düşüncesindeki söyledikleri; ''Kadim tarihi biz beraber inşa ettik, beraber paylaştık paylaşıyoruz bizim Körfez ülkeleri ile aramızda çok ciddi bir iş birliği potansiyeli mevcut. Karşılıklı faydaya dayalı yeni projeleri de ortak yatırımlar için bir fırsat olarak görüyoruz''.

Özelleştirme; X-1 Devlet arazisi veya kamu taşınmazı, yabancı ülkeye ve ya ülkelere yatırım mahiyeti adı altında satılamaz !.

Akp bu talanı yaparsa, yapmaya yeltenir ise, Türk halkı ve siyasi otorite sivil toplum kuruluşları Akp hükümetinin bu yanlışlarına dur demeli.



ismailazakoglu@gmail.com

29 Kasım 2021 Pazartesi

OSMANLININ BATIŞINDA NEDEN AVRUPA MI ?


 

OSMANLININ BATIŞINDA NEDEN  AVRUPA MI ? 

Tarihçi değilim, Türk Vatandaşı bir Türk olarak bakıyorum olaylara... 

1299-1923...Osmanlının 624 yıl süren, inişli-çıkışlı saltanatı söz konusu. Türk Selçuklu Devletinin yıkılışının ardından, birleşemedikleri için, Selçukluyu yıkan BEYLİKLERİN bir tanesi, devamında Karesi Beyliğinin katılması ile TÜRK DEVLET geleneğini devam ettirdik ve Osmanlı Devletini, Ertuğrul Gazi-Osman Gazi ile kurduk.  

Halep'te bulunan türbesini koruyamadığımız için, Osman Gazinin dedesi olduğu ileri sürülen Süleyman Şah Türbesini, şimdi... Anadoluya naklettik. Osman Gazi’nin dedesi Gündüz Alp 'tir ve onun da dedesi Kaya Alp oğlu Süleyman Alp’tir. 1.Tutuş tarafından 4 Haziran 1086 tarihinde Halep'te öldürülen, Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurucusu Kutalmışoğlu Süleyman Şah ile, türbesini taşıdığımız Süleyman ALP karıştırılmaktadır. Osmanlıyı yüceltmek kaygısını taşıyan Cumhuriyet Dönemindeki Osmanlı sevdalıları, bu karışıklığı belki de, bile bile yapmaktadırlar, bilemem !  

1299 da kurulan ; Osman Bey ve yakın arkadaşları ve Ahiler (esnaf grubu), Gaziyan-ı Rum (Anadolu Gazileri), Fakiyan_ı Rum (Bilim insanları), Abdalan-ı Rum (Dervişler-Ozanlar), Bacıyan-ı Rum (Anadolu Kadınları), Alperenler (savaşlara gidenler) ile birlikte Bilecik’teki Osmanlı Beyliğidir. (Kadın Haklarını savunanlar, öncelikle bütün Türk Devletlerinin ve Osmanlının ve dahi Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundaki kadınları örneksemelidir.) 

1326 Yılında,-tarih yazıcılarına göre- Osman ve Orhan Bey ile, Bursa'yı fetheden Osmanlı Beyliği, burayı payitaht (Başkent) yaparak, Osmanlı Devletini kurmuşlardır. 1345 te de Balıkesir havalisindeki Karesi Beyliği Osmanlıya katılmıştır. Yani 56. Türk Devleti Osmanlının kuruluş tarihinin, 1326 olarak belirlenmesinde bile, bir mahsur yoktur ve isabetlidir. 

Osmanlıda saltanat, ‘tek başkan-tek meclis’ geleneği olarak Osmanoğulları ailesinin egemenliğine bırakılmış ve babadan-oğula geçen yönetimlerle, yıkılışa kadar 600 sene sürdürülmüştür. 

TÜRK Devlet geleneklerini (57 Devlet) incelediğimiz zaman, komşularımızla ve diğer dünya devletleri ile pek te iyi geçinemediğimiz ve diğerleri dediğimiz devletlerin, Türkler üzerinde binlerce yıldır YOK ETME güdüsü taşıdıklarını biliyoruz. Bugün "DIŞ GÜÇLER ,DIŞ GÜÇLER" diye bağıranların unutmaması gerekir ki, geçmişteki bütün Türk Devletleri dış güçlerle sürekli mücadele ve savaş içerisinde olmuştur. Bundan sonra da olacaktır. Eşyanın tabiatı budur. 

Osmanlının yükselmesi, hamaseten söylediğimiz 3 kıtada hüküm sürmek şeklinde, Kanuni Sultan Süleyman dönemine devam etmiş, Osmanlı İmparatorluğu döneminde, strateji olarak, zaman kazanmak adına ya da 7 Milyon metrekarelik İmparatorluk coğrafyasından alınan haraçların konforunda  gerek görülmediği için  Avrupallılara, ecnebilere ve yabancılara verilen ekonomik, adli, idari vb. hak ve ayrıcalıklar olan Kapitülasyonların en büyüğü ve genişi 1535 te Fransızlara imtiyaz olarak verildi.  Ve bu imtiyazların devamı neticesinde  Balıkesir/Susurluk/Sultançayır Köyündeki, dünyanın en büyük rezervi BOR-BORAKS Madenleri, Kaz Dağlarındaki madenler ve limanlarımız Fransız işletmesine girdi, biz beceremedik siz yiyin dendi.

1569, 1581, 1597, 1614, 1673 ve 1740 yıllarında da ecnebilere Osmanlılar tarafından yeni yeni kapitülasyonlar verilmiştir. Verilen tüm "Kapitülasyonlar"imtiyazlar, SEVR ile eşdeğerdedir. Kapitülasyonlar, ekonomisi güçlü olanların, ekonomisi zayıfları (Osmanlı gb) sömürmesi şeklinde devam etmiş,  1740 kapitülasyonlarıyla, Fransa'ya tanınan haklar daha da genişletilmiş, diğer batılı ülkelere de aynı hakların tanınması kabul edilmiştir. 1740 kapitülasyonlarından sonra Osmanlı sınırları içerisindeki yabancı devletlere, çok geniş ticaret yapma olanakları sağlanmış, hatta bu haklar sayesinde İstanbul'da yabancı postaneler bile açılmıştı.Bkz. 1920 lerdeki İstanbul ve Anadoluya... Bandırma Limanı dahi, 1535 ten itibaren, 1926 Kabotaj Kanununa kadar Fransızlar ve Yunanlılar tarafından işletilmiştir. İşbu sömürüler devam ederken, Osmanlı saltanatı saraylarda zevk-ü safa içinde maalesef devam ettirilmiş, en sonunda Anadolu'nun ve İstanbulun işgali ile  SEVR, tarafımıza dayatılmıştır. 

Şimdi, bu sömürülere ve işgallere rağmen, Osmanlıyı sadece atamız diye, MUHTEŞEM PADİŞAH lar ile idare edilen, dünyanın 1 numaralı devleti olarak kabul etmemiz, herhalde mümkün değildir. Madenleri, ticareti, limanları sömürülen... MUHTEŞEM olamaz ! 

OSMANLININ YIKILIŞ NEDENLERİ... 

Osmanlıyı yıkan Fransızlar mıdır, imtiyaz verdiğimiz Venedikliler midir ?, Cenevizliler midir ? İngilizler midir?v.d midir ? Hepsidir ama önce kendimize bakalım. Kapitülasyonları imzalayan mandacı Osmanoğulları ve aileden gelen muhteşem padişahları mesul saymadan mı, 36 padişahın 35 inin hanımlarının ecnebi sırp hırvat olduğuna, veliahtların yabancı hatun çocuklarından seçildiğine bakmadan mı, halifeliği alışımızı irdelemeden, emperyalist Fransızları mı suçlayacağız bilemem... 

Osmanoğullarının, bu işgallerden ve sömürülerden haberi yok mudur yoksa ? İstanbul un işgalinde bile Osmanoğulları, hanedan ve hanedan fertleri... işgale karşı hangi savaşı vermişlerdir ? Bazen merak ediyorum...7 Düvelin işgaline uğradığımız dönemde, emperyalistlere karşı savaşan ve şehit düşmüş hanedan var mıdır ? Tamam, İstanbul u fetheden de Osmanlıydı... ama işgalinde sus pus kalıp, gemilere binip imtiyaz verdikleri ecnebi ülkelere kaçanlar da ( Padişah Vahdettin gb) Osmanlı hanedanı ve ailesi değil miydi ?  

Osmanlı'yı yıkan unsurlar...Dediğim gibi tarihçi değilim, lakin yıkılışın sorumluluğunu sadece dış güçlere bağlamak da benim için yanlış...Osmanoğulları saltanatında bir Balıkesirli olarak dikkatimi çeken diğer bir hadise ; özbe öz Türk olan Karesi Beyliğinden sarayda görev alan kimler olmuştur mesela ? Öyle ya ; koskoca TÜRK UNSURU bir beylik, Osmanlıya iltihak etmiş ama idarede, özellikle Fatih'ten sonra bir tane Karesi Beyi yok ? Bu eksiklik,YA DA BU TERCİH  yıkılışın nedeni değil midir ? 

Şimdi siz gelin, Başbuğ ATATÜRK’ü Osmanlıyı yıkan olarak, dinsiz-imansız olarak görün emi ! Ama sakın, arap ihanetlerini Talkan-Curcan Türk katliamlarını, Seydibeşirde asit kuyularına atılan halife ordusu Türkleri ve Lavrensi. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluş tarihi ve ilkelerini, hatırlamayın mesela ! Kabotaj Kanunu da hatırlamayın, kapitülasyonların kaldırılışını, LOZAN Anlaşmasını da, İstiklal Savaşlarımızı da hatırlamayın. Sakarya yı, Dumlupınarı da hatırlamayın...! 5 Eylül'de SUSURLUK ta neler olmuş, 6 Eylül de BALIKESİR de neler olmuş, 17 Eylül de Bandırma da neler olmuş..o kahpe işgallerde neler olmuş .sakın hatırlamayın ! Hatırladığınız tek nida, PADİŞAHIM ÇOK YAŞA ! olsun. 

Halen arap seviciliği yaparken, İngiliz Amerikan mandacılığını savunan gafillerimiz yüzünden, BAŞBUĞ ATATÜRK e uzanan diller ve eller! Hatırlatırım. TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR! Ve Türkiye Cumhuriyeti ilelebet devam edecektir. Emperyalizme karşı, dünyadaki ilk ve en iyi örnek, bağımsız T.C. Devletidir. 

Nogaytürk RAMAZAN NARİN

24 Ekim 2021 Pazar

''ADALETSiZ ÜLKE''



''ADALETSiZ ÜLKE''
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu'nun Haziran 1948'de hazırladığı ve birkaç değişiklik yapıldıktan sonra 10 Aralık 1948'de, BM Genel Kurulu'nun Paris'te yapıla 183. oturumunda kabul edilen 30 maddelik bildiridir.

Bildirinin imzalanmasında, II. Dünya Savaşı'ndan sonra devletlerin, bireylere tanınan hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması konusunda birleşmesi de etkili olmuştur.
Eleanor Roosevelt bu bildiriyi "Bütün insanlık "Magna Carta (Magna Karta)" olarak tanımlamıştır.

10 Aralık 1948'de İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine imza atmış bir Türkiye.
...Ve ardından1956 da Avrupa konseyine üye olmuş, İnsan Hakları Mahkemesi'ne imza koymuş, taraf olmuş.
Hukukun üstünlüğü ilkesinde demokratik toplum oluşturma ülküsünü adalet terazisinin şaşmadan yürüyeceğine tüm demokratik ülkeler kendi adına, Türkiye cumhuriyeti olarak ta kendi adına sen de imza atmışsın.
Son günlerde 10 tane ülkenin büyükelçilerinin bir bildiri ile, Türkiye'deki hukukun üstünlüğünün çiğnendiğini, büyükelçilerin yayınladığı ortak bildiride bir ortak tavır koyulmuş. Özelde "Osman kavala"'nın konusu geçtiği davanın İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne aykırı olduğunu açıkça ifade etmişlerdir.
Bildiri yayınlayan kişiler, özelde birer birey büyükelçi olarak görünse de her biri bir ülkeyi temsilen bu bildiriye imza atmışlardır.
Kim bu bildiriye imza atan ülkeler? Yeni Zelanda ve Kanada hariç, tümü NATO Ülkesi en başta Amerika Birleşik Devletleri Almanya Fransa Norveç Belçika Hollanda gibi ülkeler; Akp hükümeti olarak en başta sayın cumhur başkanı ve Akp genel başkanı, yani yürütmenin başı olarak sizi, dolayısıyla ülkemizi açıkça alenen uyarıyorlar!
Türkiye'deki adaletin işlemediğini hukukun çalışmadığını, demokrasinin çiğnendiğini, Türkiye Cumhuriyeti hükümet yöneticilerine açıktan tehdit gibi uyarıyorlar.
Bir hatırlatma notuyla yakın geçmişimizde bir olaydan özet olarak örnek olması açısından bahsedeyim.
Emekli 100 tane Generalimizin geçtiğimiz aylarda Türkiye Cumhuriyeti hükümetini uyarı niteliğinde bir ikaz yazısı yazarak, Türkiye Cumhuriyeti'nin demokrasiden uzaklaştığını Hukukun üstünlüğü ilkesinden ayrıldığını adaletin çalışmadığını yasaların uygulanmadığı başlığı altında bir uyarı yazı yazmışlardı.
Bu uyarı yazısı üzerine yürütmenin başı sayın cumhurbaşkanı Akp Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Akp hükümeti ve tüm sözcü ve grup başkanları da olmak üzere bu yazı, hükümetimizi alenen tehdit etmektedir dediler !
Bu bir bildiridir.
Darbe çağrısıdır, diyerek yaygara koparmışlardı...
Apar topar Akp hukukçuları ve tarafından olay hemen mahkemeye taşınarak bu emekli generallerimizin bir çoğu mahkemelerce darbe çağrısı yapıyormuş algısı verilerek çeşitli suçlara maruz kalarak içeriye atıldı.
Akp hükümeti genel başkanına ve Cumhurbaşkanımıza Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın soracağımız soru şu; Sayın Cumhurbaşkanım bu emekli generallerin size göre bir bildiri yayınlaması, bize göre de hükümeti Devleti Türkiye Cumhuriyeti'nin uygulanmayan yasaları için yürütmenin başındaki, en baştaki kişi olarak sizleri ve hükümetinizi uyarı niteliğindeki yazı, bir darbe söylemi ise, darbe çağrısı ise,
10 tane ülkenin büyükelçilerinin size, hükümetinize dolayısıyla ülkemize atfen yayınladıkları tehdit gibi bu bildiri nedir?
Bunun cevabını vermenizi özellikle sizlerden istirham ediyorum! Hemen ardından televizyonlarda çıkan açıklama beyanınızda o ülkelerin büyükelçileri istenmeyen adam ilan ederek sınır dışı edilmesi için bakanlarıma talimat verdim diyorsunuz.
Bu sözlerinizi doğru bir söylem olarak kabul edelim, ancak bizim Türkiye Cumhuriyeti olarak yürütmenin en başındaki kişi olarak Ticaret yaptığımız ülkelerin % de 85'i bu yukarıda adını saydığımız ülkeler.
*Aklımızla mı alay ediyorsunuz?
Ya da kendi tarafınızı, yani sizi cumhurbaşkanı olarak görmek isteyen Partili taraftarlarınızı mı ikna etmeye çalışıyorsunuz?
Bu bildiriyi yayınlayan ülkeler bizden ticareti kestiği zaman anında

ülkemiz yerle bir olur, dolar 20 lira olur.
Siz biraz bence aklınızı başınıza alın, attığınız adımları hesaplı atmalısınız.
Böyle show yapar gibi düşüncesiz, atılan adımların zararı, bilançosu, faturası ülkemize zarar veriyor.
Bize vatandaş olarak zarar veriyor.
Sizlerin tuzunuz kuru.
Bir eliniz yağda.
Bir eliniz balda.
*Ülkemize milletimize zarar vermeyin, yeter artık.
Çenenizi her açtığınızda batılı ülkelere salvolar yaptığınızda çekilen sıkıntıları Türk halkı olarak biz çekiyoruz, biz yaşıyoruz...
*Eşit, adil ve onurlu bir yaşam için, insan haklarının korunması için hepimize düşen sorumlulukları bugün de hatırlatmak ve Hayata Destek olarak bu konuda birlikte çalışmaya her zaman hazır olduğumuzu belirtmek isteriz. Birlikte bir gelecek hepimizin hakkı…
ismailazakoglu@gmail.com

20 Ağustos 2021 Cuma

28 ŞUBAT POST MODERN BİR DARBE Mİ ? BİR DARBENİN NİZAMİYEDEN GERİ DÖNÜŞÜMÜDÜR?

28 ŞUBAT POST MODERN BİR DARBE Mİ ? 
BİR DARBENİN NİZAMİYEDEN GERİ DÖNÜŞÜMÜ?





DURUMUN KISA ÖZETİ SÖYLE !

Hiç uzatmadan hemen konuya gireceğim.

Tarihe "post modern darbe" olarak geçen 28 Şubat 1997 tarihli MGK toplantısı, Türkiye'de toplumun laik-dinci diye kutuplaştığı, ana akım medyada birbiri ardına gündem olan sansasyonal başlıklarla çalkalandığı, korku ve gerilimin hakim olduğu bir ortamda gerçekleşti. 28 Şubat'ın mimarlarının gözünde "demokrasiye balans ayarı" yapılıp laik düzen korunurken seçilmiş hükümetin düşürülmesi ve sonrasında özellikle başörtülü gençlerin eğitim hakkının engellenmesiyle sembolleşen mağduriyetler dönemi başladı.





Erbakan hocanın Başbakanlıktan düşebilmesi ve Tansu Çiller'in başbakan olabilmesi için, siyasi ortağı Tansu çiller tarafında da çeşitli illegal söylemlerle korku dağları oluşturulduğu gerçeğidir, aslında bu durum.

Bu askerler bize darbe yapacaklar, sayın hocam senin başbakanlığına rıza göstermiyorlar gibi çeşitli söylentiler üreterek iktidar ortağı olduğu Necmettin Erbakan'ı geri adım attırdı, tam anlamıyla tansu Çiller.

Milli Görüş'ün "hocası" Necmettin Erbakan'ın iktidardan düşürülmesi, "talebesi" Erdoğan'ın iktidarına giden yolu açmış oldu. 

28 Şubat sürecine nasıl gelindi, sonuçları ne oldu?

Yıl 1997 Doğruyol partisi ve Refah Partisi koalisyon ortak hükümeti dönemi.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin de siyasete ve medyaya zaman zaman ayar vererek dizayn ettiği gerçeğinin değişmeyeceği dönemler.
28 Şubat 1997  post Modern Darbe denilmesine neden olan.
4 Şubat'ta sabahın saatlerinde Ankara'nın Sincan ilçesi güne tank sesleriyle uyandı.  
Medyada sıkça gündeme getirilen o günlerdeki görüntü algısı şuydu; Başkent Ankara Sincan da tankların geçişiyle ortaya çıkan durum Türk Silahlı Kuvvetleri Sincan da Tankları yürüterek Sivil siyasete POST MODERN darbe yaptı algısı toplumda da böyle algılandı.
Aslında durum tamda böyle değil. 
Ankara Sincan da yürüyen tankların geçişi de Post Modern darbe asla değildi.


Ankara Sincan da ki tankların geçişi tank birliğinin bir başka bölgeye nakli söz konusu idi.
Nakil derken Sincan da ki tank taburunun bulunduğu bölgeden bir başka bölgeye nakledilmesi durumu idi, yani tank taburu Sincan dan kaldırılıp başka bir bölgede üst kurması idi.
Tank taburu nakledileceği güzergahı 6 ay önceden Devletin tüm kurumlarınca bilinmesine rağmen, 
Türk Silahlı kuvvetleri tarafından  Devletimizin iç işleri bakanlığı, Milli savunma bakanlığı ve Milli istihbarat  tarafından nakledileceği en az 6 ay öncesinden bilinmesine, duyurulmasına rağmen, Sincan  güzergahı geçişinden de başka bir geçiş güzergahı olmamasından dolayı tek alternatifsiz geçiş yolu olmasından dolayı Sincan dan geçilmiştir.
Kısacası 15 tank ve 20 zırhlı araçtan oluşan konvoyun geçidi askerin Post modern darbe uyarısı olarak algılandı.

DURUMU ÇARPITARAK ASLINDA KİMLER SAPTIRMIŞTIR?

Sincan da ki Tankların geçişine de o dönemin Refah partisi, Fetöcü, bu  güne indirgediğimizde yada uyarladığımızda hükümet şimdiki Akp li taraflı gazetecileri   ve yandaş ürkek MEDYA tarafından POST MODERN DARBE haberi olarak kasıtlı verilerek, mütedeyyin muhafazakar Türk toplumunu inandırmışlardır.




Neçmettin Erbakan hocanın da şu sözleriri seçimler öncesi çok dikkat çekti; Geçiş "Tatlı mı olacak kanlı mı?"

...Ve toplumda bir nevi iç kargaşa olabilecek intibası bıraktı, gelinen son nokta.

1990'lı yılların Türkiye'si siyasal İslam'ın giderek daha görünür hale geldiği, seçim başarıları elde ettiği bir ortamda giderek güçlenen bir laik-dinci kutuplaşmasına sahne oldu. 

27 Mart 1994'teki yerel seçimlerde İstanbul ve Ankara'da belediye başkanlıklarını kazanan Refah Partisi'nin sürpriz başarısı, siyasal İslam'a kuşkuyla bakan toplumun laik kesimlerinde "laiklik elden gidiyor, şeriat geliyor" endişelerine yol açtı. 

Bu söylem ana akım medyada da destekleniyor, iki tarafta da militan söylem tırmanıyordu.

MGK bildirisi: Sivil siyaset ve medya tarafından Postmodern muhtıra olarak algılanmıştı.






28 Şubat 1997'de dokuz saat süren Milli Güvenlik Kurulu toplantısından, tarihe "postmodern darbe" olarak geçecek 18 maddelik bildiri çıktı. 

Bildiride hükümet laiklik konusunda sert bir şekilde uyarılıyor ve laikliğin teminatı için kanunların uygulanması ve sıralanan önlemlerin alınması talep ediliyordu. 

Tarikatların kapatılması, tarikatlara bağlı okulların Milli Eğitim Bakanlığına devredilmesi, 8 yıllık kesintisiz eğitim, Kuran kurslarının denetlenmesi, Tevhidi Tedrisatın uygulanması, irtica nedeniyle ordudan atılanları savunan ve orduyu din düşmanı gösteren medyanın kontrol altına alınması, kıyafet kanununa riayet edilmesi, Atatürk aleyhindeki eylemlerin cezalandırılması, hükümetten uygulaması istenen başlıca önlemler arasındaydı.

Erbakan'ın MGK kararlarını imzalayıp imzalamadığı ya da neyi imzaladığı konusunda yıllar süren tartışmalar başlayacaktı. 

Erbakan hocanın 2010 yılında Habertürk televizyonuna verdiği mülakatta "MGK kararlarını Anayasa'ya uygunluğunun incelenmesi için hükümete havale eden belgeyi imzaladığını" bildiriyi imzalamadığını söyledi.

28 Şubat süreci ve Refah Partisi'nin kapatılması, Milli Görüş içinden çıkan ve kendisini yenilikçi olarak lanse eden başka bir siyasi İslamcı grubun iktidarına giden bu günkü Akp nin ve Fetö iktidarının ortak 20 yıllık yolunu açmış oldu. 

Neçmettin Erbakan ve o günkü adıyla Hizmet hareketi Fetullah Gülen cemaattinin hiç bir birlikteliği ve yakınlıkları yoktu.

Mayıs 1997'de "laikliğe aykırı fillerin odağı olduğu" gerekçesiyle Refah Partisi hakkında kapatma davası açıldı ve Refah partisi kapatıldı.

Sonuç olarak bu gün düzmece, kurgu, yalan, ve sahte delillerle yargılanan o günün Türk silahlı kuvvetleri Genel kurmay muazzaf komutanları yargılandı ve mahkum edildi.

Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi, aralarında dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, Genelkurmay 2. Başkanı emekli Orgeneral Çevik Bir, Genelkurmay Harekat Başkanı emekli Orgeneral Çetin Doğan ve eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz'ün de bulunduğu 21 sanığı müebbet hapis cezasına çarptırdı. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Ceza Dairesi, mahkemenin hükmünü hukuka uygun buldu. 

Davayı açan  savcılar Fetöcü olduğu net olarak belirlenmiş, görevden el çektirildiği, bir çoğunun suçlu bulunarak hapse atıldığı, yada yargıdan ihraç edilmesine rağmen, adına 28 Şubat post modern DARBE denilen bu davaya delil olarak yukarıda atıfta bulunduğum kurgu, düzmece, sahte delillerle, yukarıda adı adı geçen, o dönemin muazzaf komutanları ömür boyu müebbetle mahkum oldular.

1990 lı yıllarda POST MODERN DARBE olarak anılan bu olayı, kamu oyunun insiyatifine ve bilgisine buraya bir not olarak bırakıyorum. 

Kemal Sunal'ın bir filminin sözüyle yazımı bitireyim; Peki hekim beyim SUÇ KİMDE ?

 


ismailazakoglu@gmail.com

23 Temmuz 2021 Cuma

TALİBAN VE AKP ZİHNİYETİ


TALİBAN VE AKP ZİHNİYETİ

Taliban kimdir?

Sovyetler Birliği'nin Afganistan'a müdahalesinin ardından Sovyet güçlerinin 1989'da geri çekilmesinden sonra Afganistan'daki merkezi hükûmetlerin zayıflıklarından yararlanarak iktidara gelmiş ve ülkenin büyük bölümünü kontrolü altında tutmuştur. Temellerini Pakistan'daki medreselerde eğitim görmüş, savaştan kaçan Peştun mülteciler oluşturur.

Akp genel başkanı ve Cumhur başkanımız sayın R T Erdoğan'ın Tv ve sosyal medya da bir düşünce, anlayışını dile getirerek, Taliban'la aynı Müslümanlık anlayışına sahipiz güzellemesiyle, Afgan Taliban'ına adeta terör yapma özgürlüğü vermiş gibi anlaşılıyor.
30 Yılı aşkın Afganistan'daki doğu ve batı emparyalizminin kaoslarını çözebilecek tek bir ülke kaldı, oda sanki Türkiye.


Akp hükümeti ve genel başkanı Afganistana iyilik yapmak, demokrasi getirmek düşüncesine sahip ise,
Afgannistan'ın iç işlerine karışmadan onlarla işbirliği çercevesinde Afganistan'ın mevcut yönetimi ve Talibanla üçlü görüşmelerde orta yolu bulma düşüncesi politikalarını geliştirmeye çalışmak olmalı.
Bu görüşmelerde bir sonuç alınabiliniyor ise Afganistan'a o halde ülkemiz Türkiye cumhuriyeti adına uluslararası güçlerden bağımsız müdahil olmalı.
Abd ve batı önermesiyle Afganistan'a Türk halkının evlatları Kurşun asker olmamalı.
Akp hükümeti bu durumu Abd ile Türkiye cumhuriyeti arasındaki kötü ilişkilerini düzeltebiliriz çabasıysa, bu düşünce sadece zaman kaybı olacaktır.
Zaman kaybı olcaktır çünkü Akp nin yaklaşık 20 yıllık dış politikalardaki açmazlarını, politaka üretemezliklerini çok çeşitli örnekleriyle gördük.
Örneklerle bu öngörülerimi o kadar destekleyebilirim ki.
Ahmet Davutoğlu Başbakanlığı döneminde Suriye'ye demokrasi getireceğiz söylemiyle bir günde bedevi caminde cuma namazı kılacaktık.


Ancak emparyalizmin baronlarının Türkiye dış politikasındaki bu öngörü ye hiç pirim tanımayarak, Kaos Suriye'ye değil de, 5 milyona yakın göçmen sığınmacı adıyla Suriye'lilerin Türkiye cumhuriyetini silahsız işgaliyle sonuçlandı.
Hemen aklıma nerden nereye diyerek Akp genel başkanının muhalefet partilerine gönderme eleştirisi aklıma geldi.
Öyle ya bir günde Suriye'de bedevi caminde namaz kılacakken,
beş milyon silahsız Suriyeli işgalcileri ülkemizde gördük.


Akp genel başkanının Talibanla aynı müslümanlık düşüncesindeyiz demek, Talibanın Afganistandaki sözde İslami uyulamaları düşüncesine bakınca, Ülkemizdeki demokratik holigarşinin tarifini dahi yapmak istemem.
Akp ve genel başkanının böyle tarif edilemez abzurt, ucube düşüncesinin Türkiye'ye hiç bir yararı olmayacağı gibi yarınki ülkemizin nasıl bir şekle bürünebileceğini düşünmek dahi aklımı kaçırtırcasına demokrasiden ne kadar uzaklaştığımızın bir göstergesi değil mi?
Ülkemizi yakın gelecekte Afganistan daki gibi büyük sorunlar bekliyor sorusunu aklımıza getirmektedir Akp.


Tam da bu yüzden- AKP iktidarının önümüzdeki seçimlerde derhal iktidardan indirip gönderilmesi gerekiyor.
Türkiye bir demokrasi ve hukuk Ülkesi.
Demokrasiyle yönetilmeli.
Taliban vari ne idüğü belirsiz örgütlerlerin düşünceriyle değil.
Hukukla, adaletle ve demokrasi ile yönetilmeli.
Taliban'ın Afganistan'a verdiği zararları yıllar yılı haberlerde, gazetelerde, mecmualarda ve dergilerde okuduk.
Hatta TV'lerde izledik.
Öyleyse Türkiye bir Taliban Ülkesi olmamalı.
Bu gidişle Akp hükümeti Türkiye'de talibanı kendisi kurmuş olacak.
Türk milleti sırf bu yüzden bile biraz daha aklını başına alıp iyi düşünmeli...
Akp hükümetinin gittiği yol, terör kavşaklarına hain cemaatlere çıktığı önceki gecmis örneklerde de alenen ortadadır...
ismailazakoglu@gmail.com




www.azakoğlu.blogspot.com

İsmail Azakoğlu ile '' AMFİ ÖZEL ''

 KONUK;  Atilla Yıldırım Elektrik, Elektronik Müh. Tarihçi.. Konu; Türk Tarih Tezine Geçiş.