11 Şubat 2022 Cuma

AMFİ Haber Prograam. Konu; SESSİZ İSTİLA !


AMFİ Haber Prograam. Konu; SESSİZ İSTİLA ! Editör; İsmail Azakoğlu. Konuk; İlay Aksoy S. Plartformu K. üye Ülkemizdeki geçici koruma statüsü altındaki Suriye'li leri, ve ülkemizdeki çeşitli etkilerini, aynı zamanda demokrafik yapımızın değiştiğini ve nedenlerini, Suriye liler hakkındaki geleceği, dolayısıyla Akp tarafından yürütülen yanlış politikaların, yarın ülkemizi nasıl etkileyeceğini öngörmeye çalışarak konuştuk..






https://www.youtube.com/watch?v=FO8emLjvHRE&t=27s

ismailazakoglu@gmail.com

5 Şubat 2022 Cumartesi

Haberasi; AMFİ Haber Program

AMFİ Haber Program Editör ; İsmail Azakoğlu Konuk ; E. Kurmay Albay Aziz Ergen Konu ; Beyaz enerji operasyonunu konuştuk, 40 $ Dolara alabileceğimiz, Türkmen gazı yerine, neden 4-5 kat daha pahalı 120 veya 140 $ Dolara Rus gazını tercih ettik,'in perde arkasındaki siyasetin nasıl nemalandığını konuştuk. Mustafa Kemal Atatürk'ün heykellerine saldırıları konuştuk.

4 Şubat 2022 Cuma

Ümit Yalım; TÜRK KARASULARINI, TÜRK BALIKÇILARI KORUYOR !

Ümit Yalım; TÜRK KARASULARINI, TÜRK BALIKÇILARI KORUYOR !

Milli Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreteri Ümit Yalım, Gökçeada yakınlarında bulunan Zürafa adası çevresinde Yunan Sahil Güvenlik ekibinin Türk balıkçılarına müdahalesi ile ilgili olarak "Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın bu görevini balıkçılara havale ettiği, Türk karasularını Türk balıkçılarının koruduğu açıkça görülmektedir. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Sahil Güvenlik Komutanı Ahmet Kendir, bu skandalın hesabını Türk kamuoyuna vermelidir" dedi.






Türk karasularını Türk Balıkçılar Koruyor !...
Gökçeada ile Semadirek Adası arasındaki Zürafa Adası’nın karasularında olta balıkçılığı yapan Türk teknesine 03 Şubat 2022’de, Yunan Sahil Güvenlik Botu müdahale etti. Türk karasularında olmasına rağmen, “Yunan denizindesin, tekneyi batırırız” diyerek dakikalarca süren Yunan tehditlerine aldırış etmeyen ve Yunanlara meydan okuyan Türk Kaptan İlker Özdemir’in mücadelesi görsel ve yazılı basında yayınlandı. Yunan tacizi sırasında Türk teknesinde bulunan Küresel Konumlama Cihazı’nda, teknenin 40°28.094’ Kuzey, 025°51.066’ Doğu koordinatlarında seyir halinde olduğu görülüyor.
Türk balıkçı teknesinin konumunu haritaya tatbik ettiğimizde teknenin Türkiye’ye ait Zürafa Adası’nın kuzeydoğusunda ve Türk karasularında olduğu açıkça görülüyor. Yunan Sahil Güvenlik Botu, hem Türk Karasularını 6 mil ihlal etmiş hem de Türk Balıkçı teknesini taciz etmiştir.





Türk balıkçı teknesinin taciz edildiği Zürafa Adası ve etrafındaki karasuları Sahil Güvenlik Marmara ve Boğazlar Bölge Komutanlığı’nın sorumluluk bölgesi içindedir. Sahil Güvenlik Komutanlığı, Türkiye Cumhuriyeti’nin karasuları ile Münhasır Ekonomik Bölgesi’nde deniz güvenliğini, deniz emniyetini, asayiş ve kamu düzenini sağlamakla görevli ve yetkilidir. Mevcut durum itibarıyla, Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın bu görevini balıkçılara havale ettiği, Türk karasularını Türk balıkçılarının koruduğu açıkça görülmektedir.





İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Sahil Güvenlik Komutanı Ahmet Kendir, bu skandalın hesabını Türk kamuoyuna vermelidir.
ZÜRAFA ADASI’NIN COĞRAFİ KONUMU
Gökçeada ile Semadirek Adası arasında bulunan Zürafa Adası, İstanbul’daki Heybeliada büyüklüğünde bir adadır. Zürafa Adası’nın etrafındaki sular Türk karasuları olup uluslararası sular statüsünde değildir. Ayrıca, 1914 Altı Büyük Devlet Kararı ile Yunanistan’a Semadirek Adası’nın sadece kullanma hakkı verilmiştir.
Semadirek Adası’nın mülkiyeti ve egemenliği ile Karasuları, Münhasır Ekonomik Bölgesi, Kıta Sahanlığı ve Hava Sahası Türkiye Cumhuriyeti’ne aittir.





Ege Denizi’nde suların yükselmesi nedeniyle Zürafa Adası’nın büyük bir bölümü sular altında kaldı.
Sular çekildiğinde adanın tamamı su yüzüne çıkıyor. Bu durum adanın uydu görüntüsünde görülüyor. Zürafa Adası’nın uç kısmına yerleştirilen ışıldak ile çevresinden geçen gemiler uyarılıyor. Zürafa coğrafi formasyonu bazı belgelerde kayalık olarak gösteriliyor. Ancak, Türk Deniz Kuvvetleri Seyir, Hidrografi ve Oşinografi Daire Başkanlığı’nın yayınladığı Yat Haritası’nda Zürafa coğrafi formasyonu ada olarak gösterilmiştir.




ZÜRAFA ADASI 1. ORDU KOMUTANLIĞI’NIN SORUMLULUĞUNDADIR !...
Kuzey Ege Denizi’nde, başta Zürafa Adası olmak üzere Gökçeada, Bozcaada ve Tavşan adalarının sorumluluğu 1. Ordu Komutanlığı’ndadır. Anılan Komutanlık, Zürafa Adası’ndaki egemenlik haklarımıza da sahip çıkmakla görevlidir.



Orta ve Güney Ege Denizi’ndeki adalar ise Ege Ordusu Komutanlığı’nın sorumluluğundadır. Çanakkale Babakale’nin güneyinden Girit Adası’nın güneyine kadar olan bölgedeki adalarımız (İşgal edilen 20 Türk Adası ve 2 Türk Kayalığı dahil) Ege Ordusu Komutanlığı’nın sorumluluk alanındadır.
Ümit YALIM Milli Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreteri

ismailazakoglu@gmail.com

2 Şubat 2022 Çarşamba

ENERJİ TEDARİKİNDE YAPILAN STRATEJİK HATA !

ENERJİ TEDARİKİNDE YAPILAN STRATEJİK HATA !

Bu günlere gelinen, yanlış politikaların nasıl, Türk milletinin vergilerinden kesilerek ödenen paralar,
Türk milletine hizmet değil de, cari açık olarak, döviz cinsinden borç olarak yansıması anlatılmış.

Doğal gaz tedarikinde bu gün olduğu gibi, 1990 lı yıllarda Türkiye cumhuriyeti yöneticileri Türkmen gazını kasıtlı bir şekilde tercih etmeyerek!
Birilerini kayırmak, kollamak, arka çıkılmak için,
Rus Gazprom gazı neden tercih edildi?













2001 de Beyaz Enerji Operasyonu karanlık günlerin gelmemesi için mi yapıldı?
1990 lı yılların sonuna doğru Doğal gaz tedarikinde Türkmenistan niçin devre dışı bırakıldı?
Türkmen başı Türk Enerji Bakanını niçin ağır bir şekilde fırçaladı?
Yüce divana giden siyasiler kimlerdi?
Yüce divana kimler gitmeliydi?
Soruların bir bölümünün cevabı aşağıdaki anlatım metinde diğer bölümü de
www.hasihaber de Aziz Ergen E. Krm Alb komutanın konuk olduğu ''https://www.facebook.com/Haberasii ''AMFİ Haber Programda 05/02/2022 cumartesi akşam saat 20:30 canlı'' olarak izleyebilir, konuya etraflıca hakim olabilirsiniz..!





DOĞAL GAZ TEDARİKİNDE NELER OLUYOR ?
Türk dış politikası Doğalgaz tedarikinde, dış politika sitratejisini yanlış mı uyguluyor ?
Birçok kesimden arkadaşlarım ısrarla soruyorlar…
Doğalgazda neler oluyor, illa yaz durumu diye…
Geçmişte Botaşta uzun süre, Doğalgaz ve petrol akışından sorumlu görevlerde bulunduğum için, sanırım bu talepler geldi…
Öncelikle, doğalgaz konusu siyasi olmaktan çok teknik ve mali bir konudur…
Evet doğrudur, özellikle İran tarafının teknik gerekçeler gösterip, şimdilik 10 gün süreyle gaz akışını durdurması ve buna bağlı olarak Botaşın bazı sanayi kuruluşlarına gaz arzını durdurması sorunu yaşanmaktadır.
Sanırım Botaş bu konuyu, “ kesintili gaz anlaşması “ olan firmalara uygulamaktadır…
Aksi takdirde ciddi hukuki sorunlar ve tazminat konuları gündeme gelebilir…
Esasen, sadece bu kış değil, genelde her kış döneminde, çoğu İran’dan olmak üzere, zaman zaman da Rusya’dan gelen doğalgaz arzında teknik ve idari sorunlardan dolayı benzer sıkıntılar yaşanmaktadır…
Bu dönem İran kaynaklı gaz kesintisi teknik sebeplerle olabileceği gibi bir süredir “ İran tarafına doğalgaz akreditiflerinin “ ödenmediği iddiaları da yaygın olarak söylenmektedir…
Enerji Bakanı, bu iddiaların doğru olmadığını söylese de, konu çok net değildir..
Kimileri ise, özellikle, son Ukrayna tartışmalarında, Türkiye’nin Rusya’ya karşı tutum alması nedeniyle, İran’ın böyle bir karara zorlandığı yönündedir…
Umalımki bu doğru olmasın, zira eğer doğalgaz konusu başta da söylediğim gibi, siyasi malzeme konusu yapılırsa, bunun arkası gelir ve en büyük tedarik kaynaklarımız olan Rusya’nın karadan ana boru hattıyla ve denizden Mavi Akım yoluyla doğalgaz teminimiz ciddi tehlikeye girer…
Gerçi, ticari olarak, Türkiye Rus gazını ne kadar almak zorundaysa, Rus tarafı da o kadar satmak zorunda…
İran kaynaklı veya başka tedarik kaynaklarında sıkıntı yaşanırsa;
Peki, çözüm yolları nelerdir ?
Türkiye, diğer gaz temin noktalarından aldığı doğalgazı maksimum noktaya çıkarmalı… Katar başta olmak üzere, sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ithalatını yani gemi kargo sayılarını artırmalıdır…
Yeterli olmasa da, Silivri’deki denizaltı doğalgaz depolarını ve Tuz Gölü doğalgaz yeraltı depolarını maksimum seviyede dolu tutmalıdır…
Kriz bu haliyle yalnızca bazı sanayi kuruluşlarını etkilemektedir…
Umalım genişlemesin.
Böyle bir durumda, Türkiye'nin Doğalgaz dağıtım ağının 81 ile ve çok sayıda ilçeye ulaştığını unutmayalım…
Esasen başta da söylediğim gibi, bugünlerde yaşanılan doğalgaz krizi yeni bir olay değildir…
Adeta göstere, göstere gelmiştir…
Geliniz sizi biraz gerilere götüreyim…
90’lı yılların sonlarına…
O yıllarda Türkiye yılda yaklaşık 14 Milyar m3 gaz ithal etmekte ve bunun çoğunu da enerji üretiminde kullanmaktadır…
Türkmenistan, Dünyada doğal gaz rezervleri ve üretimi bakımından ilk sıralarda yer almaktadır.
Bu noktadan hareketle, Türkiye ikisi merhum Süleyman Demirel tarafından imzalanan; 3 kere Hazar geçişli Trans Avrupa, Türkiye-Türkmenistan Doğalgaz anlaşmasını imzalamıştır.
Mevcutlar içerisinde, hem teknik hem ekonomik hem de stratejik açıdan Türkiye’nin en çıkarına olan bu faydalı ve dev proje, yapılmamış, yaptırılmamıştır.
Bu konuda içerideki menfaat grupları ve Türkiye’nin enerji ihtiyacının büyük bir kısmını ekonomik bir biçimde ve özellikle de, kardeş bir Türk Cumhuriyetinden olmasını istemeyen dış kaynaklar olmuştur.
Bu faydalı ve ekonomik olan doğalgaz projesi yerine, o yıllarda bizim de şiddetle karşı olduğumuz, ancak menfaat gruplarının “ Yüce Divana “ kadar gitmelerine sebep olan Rus Mavi Akım Projesini imzalamaları olmuştur.
Öyle ki, o yıllarda , daha önce pek denenmemiş, Karadeniz’de yer, yer 2 bin metrenin altında, kaya zemin geçişli ve bu yüzden işletme risk kapasitesi yüksek olan bir deneme projesidir, Mavi Akım.
Mavi Akım anlaşmasında yer alan , tek taraflı “ Al yada öde “ ( take or pay ) maddesi, maalesef Türkiye’nin enerji geleceğini en az 25 yıl süreyle ipotek altına almıştır…
Türkiye o yıllarda, her hangi bir kaynaktan bedava doğalgaz imkanı bulsa bile, tüketim kapasitesi açısından, alamaz duruma düşürülmüştür…
Şimdi gelelim 1999 yılında Türkmen gazındaki yaşanan yaşanan garip olaya
17 memleket plakalı Türkiye Enerji eski Bakanının başkanlığında, Botaş, '(TPAO) Türkiye petrolleri anonim ortaklığı'' ve bakanlığın diğer bazı birimlerinin bulunduğu bir heyet Türkmenistan’a gider.
Bu ziyaretten kısa bir süre öncede, eski başbakan olan bir siyasi parti genel başkanı ve yine aynı enerji bakanı ve Türkiye'den bazı Müteahhitlerin de bulunduğu “ özel bir ekip “ özel bir uçakla Moskova’ya giderler.
Moskova belediye başkanı Yuri Lujkov ile görüşüp, toplantı yaparlar…
Belediye önemli değil, Lujkov aynı zamanda Rusya’nın enerji devi ve Botaş’ın gaz muhatabı GAZPROM ‘un da başkanıdır…
Bu görüşmede Mavi Akım projesine karar verilmiş, hatta Türkiye sınırları içinde yer alan 355 km. boru hattının ihalesiz olarak hangi firmaya verileceği bile belirlenmiştir !
3 harfli , 2 şirketten oluşan bu konsorsiyumla ilgili, kamuoyunda büyük tartışmalar çıkmış, sahipleri ve yöneticileri yıllarca yargılanmış, hatta uzun süre kaçak duruma düşmüşlerdir.
Projenin baş mimarı eski başbakan ve enerji bakanı bu konudan dolayı 3 yıl süreyle Yüce Divan’da yargılanmışlar, ancak zaman aşımı nedeniyle herhangi bir ceza almamışlardır…
Türkmenistan konusuna tekrar dönecek olursak…
Toplantı, Mavi Akım görüşmelerinden haberdar olan Sapar Murat Türkmen başının ( o zaman Sapar Murat Niyazov ) Türkiye cumhuriyeti siyasetçilerine tepkili tavrı ile başladı…
Toplantı basına açık ve aralarında Türkiye’den de o dönemin popüler gazetecileri Çiğdem Toker, Ferai Tınç gibi çok sayıda basın mensubunun bulunduğu bir ortamdır…
Türkmenistan-Türkiye Doğalgaz Boru Hattı’nın görüşüldüğü toplantı son derece gergin bir ortamda başladı.
Türkmenistan Cumhurbaşkanı Sapar Murat Niyazov ( Türkmen başı ), Türkiye Enerji Bakanının sözlerini 15 kez keserek, ağır cümlelerle, Türkiye yöneticilerini suçladı.
“ Türkiye tarafının, Hazar geçişli Türkmenistan, Türkiye Doğalgaz Boru hattına gereken ilgi ve önemi göstermediklerini söyledi. “ Türkiye Enerji bakanının Türkiye’de bu projeyi istemeyen kimse yok “ lafı üzerine,
Türkmen başı “ hayır var, hem de 2 kişi… Biri siz, diyerek Zamanın Enerji bakanına gıyaben yüzüne söyledi, diğeri de senin Başkanın “
dedi.
Türkmen başı konuşmasına devam ederek, “Siz Türkmen gazı yerine, daha pahalı ve işletme şartları zor olan , Rus Mavi Akımdan yanasınız “ dedi Enerji bakanına.
Türkmen başı ayrıca, Rusya , Türkmenistan'dan doğalgazını, 35, 40 dolara alıp, size Türkiye Cumhuriyetine 115-120 dolara satıyor, Sizler 2 kardeş Türk Cumhuriyetinin çıkarlarını korumuyorsunuz !!“ dedi…
Türkmen başı bu konuşmadan sonra toplantıdan ayrıldı...
...Ve çok önemli olan bu proje toplantısı, soğuk bir ortamda sona erdi…
Bu konu o günlerde, hem Türkiye, hem Türkmenistan ve hem de Dünya basınında geniş yankı yaparak yer aldı.
Gazete manşetlerinde “ Türkmen başından Türkiye Enerji Bakanına, ağır fırça “ şeklinde çıktı…
Bu üzücü anektodan sonra; günümüze gelirsek, maalesef bu önemli proje yapılmadı, yaptırılmadı.
Türkiye halen pahalı ve siyasi, teknik riskleri bulunan kaynaklardan doğalgaz almaya devam ediyor…
Türkmenistan da mecburen Rus gaz alım fiyatlarıyla gaz sevk ediyor…
Eğer o tarihlerde Mavi Akım yerine Türkmen Doğalgaz Projesi hayata geçirilseydi; Türkiye nin gaz ihtiyacının yaklaşık yarısı çözülmüş olacaktı.
Ayrıca, bugün çok yüksek dövizlerle alınan doğalgazın fiyatı yine ciddi ölçüde ucuz olacaktı.
Neyse, artık olan oldu deyip, doğalgaz konusunda ikame tedbirlere bakmamız lazım, ek tedbirler alarak, Türkiye'nin yarın gaz enerji ihtiyacı sıkıntısı çekebileceği öngörülmekte.
Öncelikle, çok pahalı bir tercih olan “ Doğalgazdan, elektrik üretimini iyice azaltıp, gelen gazı şehir ısıtmalarına ve gazın avantajlı olduğu sanayi sektörlerine kaydırmak gerekiyor…
Yakın tedbir olarak, yukarıda söyledim; LNG ithalatını ( daha pahalı olmasına rağmen ) artıracağız.
Mevcut yer altı depoları olabildiğince dolu tutacağız…
Orta ve uzun vadede, Karadeniz’de bulunan ve önümüzdeki yılın başında sisteme dahil olan yerli doğalgazı hızlandırmak, ayrıca yine Doğu Akdeniz ( Mavi Vatan ) çalışmalarını hızlandırmak gerekiyor…
Ama bence hala en köklü çözüm; şu al/yada öde 25 yıllık prangalardan kurtulur, kurtulmaz, Hazar’ın altından geçip, Türkmenistan doğalgazının önce Türkiye’ye, buradan da Avrupa ya taşımaktır.
Bu yolla hem daha uygun fiyatlı doğalgaz alma imkanımız olacak hem de ciddi bir boru hattı taşımacılık gelirimiz olacaktır…
Doğalgaz sorununun yaşanmadığı sağlıklı günler dilerim…
Saygılarımla,
Kerim Ünal,
Botaş eski Daire Başkanı
Düzenlemeler ve eklemeler editör; ismail Azakoğlu

ismailazakoglu@gmail.com

29 Ocak 2022 Cumartesi

Haberasi AMFİ ; Haber Program

28 Ocak 2022 Cuma

NASRETTİN HOCA FIKRASI GİBİ !



Nasrettin hocanın Eşekten düşme hikayesi gibi.

Henüz yapımı 4 yıl gibi kısa bir süre olan, istanbul hava limanı, son teknoloji son sistemlerle donatıldı ve bir o kadarda sağlam olarak deyim yerinde ise, Türk milletine ve muhalefete hava atıp caka satan, Akp nin iş bilmezliğinin göstergesidir.

Çatısı çöken yeni hava limanı hikayesi.

Nasrettin hocanın Eşekten düşme hikayesi gibi.

Hepimiz mutlaka Nasrettin Hoca fıkraları dinlemiş yada biliriz.

Nasrettin hoca fıkrasından bahsetmeyeceğim. Ancak İstanbul'a Dünyanın en büyük havalimanını yapıyroruz, en son teknolojiyi kullanıyoruz diyerek, Tük toplumuna deyim yerinde ise, caka satıp hava atan Akp iş bilmezliklerini yeni hava limanındada ortaya çıktı.

Yoğun kar yağışı, ve fırtına dolayısıyla, İstanbul yeni havalimanının kargo bölümü fırtına ve yağan karın ağırlığını tartamıyarak çatı yıkılınca, yıkılan kargo bölümü için, Ulaştırma bakanı Akp li Adil Karaismailoğlu şöyle söyledi; Zaten orayı yıkacaktık !

Ne demek yıkacaktık kardeşim?





Milletin kuruş kuruş ödediği vergilerle yapılan, yapılmasında yandaşlarınıza peşkeş çektikleriniz yetmiyor mu da, Türk milletine daha çok zararı nasıl verebiliriz düşüncesinin planını mı yapıyorsunuz?

Uçaklar dahi fırtınanın gücünden dolayı hava limanına inişler gerçekleştiremediği için, Hizmet dışına aldığınız harebeye çevirdiğiniz, biraz da rantı için boşa çıkardığınız yeşilköy havalimanının açık olan tek pistini hizmete almasaydınız, avrupa yakası hava tarafiği açısından felç olacaktı.

Yazıklar olsun Memleketimin bir kuruşunu çöpe atan, akılsız basiretsiz, plansız liyakatsız cahil zihniyete.

TÜRK milletini zarara uğratan zihni düşüncelere !

Besmele çekerek çaldıklarınız yetmedi mi?

Cuma günleri, cuma çıkışında, cami önünde mülakat verdiğini düşünerek, dedi kodu yapan ''sözde Müslüman, özde şeytana uşaklık yapan sofi görünümlü şeref fukaraları.

Lan az önce camiden çıktın.

Cuma namazı kıldın.

Sen nasıl bir Müminsin?

Mümin, müminin arkasından konuşur mu?

Sizin Müslümanlığınız, Camiye girip, camiden çakana kadar mı?

Camiye gider namazımı kılar.

Camiden çıkar, millete hakaret, küfür etmeye devam ederim mi, MÜSLÜMANISIN?

Hırsızlık yaparken besmele çekerim, her pisliği ahlaksızlığı, dedikoduyu yaparım dinine mi mensupsun?

Senin dinin var mı?

Sen Müslüman mısın?

Yada hangi dine mensupsun?

Ahlak fukarası hırsızlar takımısınız hepiniz...

Akp hükümeti tarafından, İstanbul Hava limanı olarak inşaa edilirken bile, dünyanın en pahalı hava limanı olarak yandaşlarınıza peşkeş çektiniz.

Akp ve avaneleri her defasında gündem saptırmak, toplumu yalan beyanlarla aldatmak için, daima manüpülasyonlar yaptılar.

Neymiş efendim, Ekrem İmamoğlu neden İngiliz büyükelçisi ile yemeğe çıkmış?

İstanbul çok yoğun trafik oluşmuş, ulaşım durma noktasına gelmiş, falanda filan, vs vs.

Bu yemeğe çıkma hikayesi için olmadık yaygara kopartan Akp esas gündemin merkezinde olması gereken, EKONOMİ en başta olmak üzere yoğunlaşacağımız o kadar büyük iç ve dış sıkıntılarımız var iken, Türk milletinin enerjisini iç siyasette, Muhalif düşünce üzerinde gerek ,Chp, gerek İYİ P, gerek İmamoğlu ile tüketen Akp ülke için çalışın.

memleketin sıkıntılarıyla ilgilenmeniz gereken durum ortada dururken, sizler iç siyasette enerjinizi iş bilememezlikten dolayı harcamanız normal.

Akp ve kadrolarının üsten aşşağı % 85'i liyakatsız kadrolardan oluşuyor, yandaşcılık kayırmacılık düzeninin böyle işlemesinin nedeni de yukarıda saydığım ehliyetsizlik durumundan.

Ancak yorulan Türk milleti oluyor..

Yazıklar olsun sizlere oy verenlere.

Yazıklar olsun size güvenen sizin gibi basiretsiz biatçı insan müsveddesi ucubelere.

Yazıklar olsun sizin gibi iş bilmez, kişiliksizlere.

Yazıklar olsun memleketimizi beş kuruşa muhtaç eden zihniyete.

Yazıklar olsun memleketime ihanet eden bu Akp zihniyetine..

https://www.trthaber.com/haber/turkiye/kargo-binasinin-catisi-boyle-coktu-648276.html

https://www.sondakika.com/haber/haber-istanbul-havalimani-nda-kar-felaketi-kargo-14690741/

ismailazakoglu@gmail.com

24 Ocak 2022 Pazartesi

''DÜNYA BİZİ KISKANIYOR'MU ACABA''?


''DÜNYA BİZİ KISKANIYOR'MU ACABA''?

Dün ki söylediğini bu gün yalanlayan, bir iktidarın artık bu ülkeyi ”yalanlarla” taşıması, yönetmesi imkansızdır.

Gün geçmiyor ki yeni bir yalan kurgulamasınlar.

Hele bir ”Cumhur başkanımız var, düşmanımızın başına”.

Adam Kılıçdaroğlu’yla yatıp Kılıçdaroğlu’yla kalkıyor.

Ağzına gelene saydırıp, istediği gibi hakaret edip tehdit edebiliyor. 

Eğer bir ülkede Hukuk işletilecek ise, sade vatandaşa işletilen hukuk, ülke yöneticilerinede işlemeli. Hukukun ayrımı, rütbelisi, rütbesizi, kıdemlisi kıdemsizi, başbakanı, Cumhur başkanı ayrımı olmamalı.

Eşitlik ilkesinde aynı Hukuk tarafından  aynı eşit şartlarda, yasalara uygun davranılmalı.


Eğer vatandaşın biri sehvfen ağzından bir cümle kaçırsa, kolluk güçlerine verilen savcılık talimatıyla gecenin yarısıda olssa yaka paça anında tutuklama ve içeri tıkmak.

Akp genel başkanının diline pelesenk ettiği bir şey daha, adeta her konuşmasında bay Kemal diyerek, aşşağıladığı sayın Kemal kılıçdaroğlu.

Varsa yoksa Chp ve Kılıçdaroğlu..

Sayın Cumhur başkanı; Çık ekonomiyi anlat.

Çık ülkenin refah seviyesini anlat.

Çık ülkenin kişi başına düşen dolar $ yıllık gelir seviyesini anlat.

Çık ülkeye yaptığın fabrikaları anlat.

Çık bir asgari üretin yeterliliğini, yadar yetersizliğinin nedenlerini anlat.

Çık ülkede işsizliğe neden çözüm getiremediğini anlat

Ülke yangın yeri onu anlat.

Anlatabilecek ellerinde hiç bir şey yok.

Anlatamazlar.

Anlatabilmek için ellerinde done yok.

Ülke bataklıkta.

Anlatamazlar.

Çünkü ülkenin tüm geliri, tefecilerden aldıkları paraların faizine ancak yetiyor..

Hiç bir şey anlatma ama.

''Batı bizi kıskanıyor diye slogan söylem kullan'' Adama derlerki ''atma be Recep din kardeşiz'' diye bir deyim sözümüz vardır Türkiye de.


''İşleri güçleri Türk milletini yalan beyanlarla, manüple edip kandırmak '' !!

Bu ülke ''Akp ve sayın Tayyip Erdoğan’dan çektiği ekonomik, hukuk, adelet baskı, sindirme, korkutma kadar  hiç bir yöneticisinden çekmemiştir.''


Bu ülkeye Akp artık hiç bir PANSUMAN çare bile olmayacağını göstermiştir.

Akp ve genel başkanı bu ülkeye ve millete şunu göstermiştir; Ölümü gösterip beyin felcine razı etmek.




Ne hükümet nezdinde, ne de YEREL YÖNETİMLER nezdinde ortaya refah seviyemiz, demokrasi, hukuk, eşitlik, ve adalet adına hiç bir şey koyamamıştır..


Akp hükümeti ve yerel yönetimleri yönettikleri tüm İl İlçe yönetimlerinde yolsuzluk, hırsızlık, kayırmacılık, yandaşı kollama, mandacılık hala devam etmekte oldduğunu düşünüyorum..




Tek çare; Yerel yönetimlerden başlayıp tüm Türkiye’de değişimi desteklemek, yeni oluşumlara destek vererek, Ülkemizin nefes almasını sağlamak olmalıdır..


Önümüzdeki kısa vade de genel seçimlerde 2023 te ülke iktidarını Akp nin elinden derhal almak olmalıdır !!


Türkiye’nin beka sorunu vardır, en büyük beka sorunu ülke ve vatandaşlarımız için Akp ve iktidarıdır.

Türkiye’nin 20 yıllık Akp iktidarında ki sorunu, beka bahanesiyle ekonomide, siyasette ve kültürel hayatta çağdaş uygarlığı yakalama hedefinden uzaklaşmasıdır.


Evet bir sorun vardır; Beka değil, Ülkeyi iflas ettirenlerin kıçının altındaki koltukları koruma sorunudur!

En fazla sloganlaştırdıkları söylem de şöyle; Dünya bizi kıskanıyor!!

Dünya bizi kıskanıyor ama, sloganın içi bomboş sadece laftan ibaret..

Peki Dünya bizim neyimizi kıskanıyor? Yukarıdaki yazımda vurguladım!

Bir anlat ta bizi, Türk halkını ikna et, kıskanılma sebeplerimiz ne?

Size hiç sormazlar mı Dünya bizi niçin kıskanıyor diye?

Türk milleti Suriyeli sığınmacılar kadar bile Akp tarafından kıymeti değeri yok, Nasıl kıskanılmaksa bu kıskanılma?

Getirdikleri Suriyeli sığınmacıların kalifiye, bilgili donanımlıları batı ülkeleri aldı, bize ülkemize hamalları, ameleleri, kısacası posası, çöpleri kaldı.

”DÜNYA BİZİ HALA KISKANIYOR'MU ACABA"?



ismailazakoglu@gmail.com

20 Ocak 2022 Perşembe

AMFİ Gündem Ötesi Haber Program



Cemaat, TarikatCemaat, Tarikat, Siyaset bağlantılarını irdeledik., Siyaset bağlantılarını irdeledik.
Cemaat, Tarikat, Siyaset bağlantılarını irdeledik.

16 Ocak 2022 Pazar

YAHUDİ, İNGİLİZ ve AMERİKALILARIN UĞRAK YERLERİ NEDEN ORTA DOĞU ?

YAHUDİ, İNGİLİZ ve AMERİKALILARIN UĞRAK YERLERİ NEDEN ORTA DOĞU ?

Bu gün Irak'ın kuzeyi olarak bildiğimiz, yer aslında neden bu kadar değerli?
Neden Irak'ın kuzeyini papa ziyaret eder?
İngiliz'ler, Amerika'lılar, İsrail'li yahudiler ve Ruslar, vs vs Neden Irak ın kuzeyi ve Ortadoğu?







 
Yahudi Kürtlükten Nakşibendi - Halidi Şeyhliğine Barzaniler Barzani aşireti, 
Osmanlı Türkiye'sinin parçalanmasından sonra Cumhuriyet Türkiye'sine karşı kullanılmak üzere değişen dünya konjonktürüne uygun olarak Amerika Birleşik Devletleri İsrail
İngiltere üçlüsünün semerlediği bir "mayın eşeği"dir. 
Barzani aşireti her fırsatta Osmanlı Türkiye'sine isyan etmişti. Yahudi Barzani ailesi Yahudilikten Müslüman Nakşibendî-Halidi tarikatına doğru müthiş bir dönüşüm yaşamıştır. Yahudi Barzani ailesinin, 16. Ve 17. Yüzyılda Yahudi mistisizmi Kabala öğretisinin Barzan merkezli Irak'ın kuzeyinde yayılmasında önemli bir rol üstlendiğini biliyoruz.
Kürt Yahudileri. Bunlar da son bir asır içinde ya Sünnî, ya Alevî görünerek araziye uymuştur. Kürt Yahudileri ve Barzaniler Hatta Filistin'den Yahudilerin dinlerini ve kabala'yı öğrenmek için Barzan'a gittikleri pek çok kaynakta yer alıyor. Barzan adeta ikinci Kudüs haline getirilmiştir. 
Yahudi Kürt Barzani ailesi 19. Yüzyılda birden hidayete ererek Müslüman oluyor! 
Barzaniler 1900'lere kadar Barzan köyünde kurdukları tekkelerde pek çok Nakşibendî-Halidi mürit yetiştirdiler.
1900'lerden günümüze kadar Barzan köyü İngiliz, Yahudi, Rus, İran, İsrail ve ABD ajanlarının uğrak yeri oldu. Atatürk'ün 10 Kasım 1938'de ölümünden sonra Kürtçü iç ve dış manipülasyonları görmezlikten gelen Türkiye, İran, Irak ve Suriye'deki Kürtlerle de uzun süre ciddi bir temas kurmadı. Konu tamamen öncelikle İngiltere-İsrail-Rusya ve nihayetinde ABD'nin inisiyatifine bırakıldı. Elbette bunlara Türkiye'deki Kürtçü hareketler açısından AB'yi de eklemek gerekir. Barzaniler önce Osmanlı Türkiye'sine, sonra İngiltere, sonra da Irak'taki merkezi hükümete karşı farklı zamanlarda isyan ettiler. Barzan köyü-kasabası Türkiye, Irak ve İran sınırının kesişme noktasında yer alıyor. 
Barzan önce Yahudi hahamlar sonra da Nakşibendî tarikatı şeyhleri ile ve Kürt milliyetçiliğinin cazibe merkezi olarak varlığını sürdürdü. 
Barzan Türkiye sınırına 15, İran-Irak sınırına 70 kilometre mesafede.
Barzani ailesine ait Nakşibendî-Halidi şeyhler müritlerine bağımsız Kürdistan fikrini empoze etmekteydiler. Osmanlı Türkiye'si içindeki ilk fikri anlamda eylem anlamında Kürt isyanını başlatan ilk Barzani, Nakşibendî Halidi Şeyhi I. Abdüsselam, müritleri tarafından Mehdi olarak kabul ediliyordu. 
I. Abdüsselam İstanbul'u ele geçirerek halife koltuğuna oturmak rüyaları içindeydi.. 
Ancak müritleri tarafından uçtuğuna inanılan 1. Abdüsselam Barzani pencereden fırlatılınca yere çakılarak ölmüştü. 
Bir başka Nakşibendî Halidi şeyhi Muhammed Abdürrahim Barzani de müritleri tarafından mehdi olarak kabul edilmekteydi. 
Şeyh II. Abdüsselam Barzani ise Osmanlı Türkiye'sine karşı silahlı isyana teşebbüs eden ilk Nakşibendi Halidi Kürt şeyhidir. 
Nihayet bir başka Barzani ailesi mensubu Nakşibendî Halidi şeyhi, Şeyh Ahmet Barzani (1896-1969) kendini, 1927'de önce Mehdi, daha sonra da Kabala'daki adom kadmon (kâmil insan) geleneğine uygun olarak "Tanrı" ilan etti.
İlginç bir tesadüf herhalde. Bütün Mesihler, Mehdiler Barzan ve Barzani ailesi mensubuydu. Şeyh Ahmet Barzani İslamiyet'i, Hıristiyanlık ve Yahudiliği birleştirerek yeni bir din icat etmek istemişti. 
Yukarıda söylemiştik, Barzan Yahudiler için ikinci Kudüs'tü ve Yahudiler Kral Davud soyundan kurtarıcı Mesih'i Mehdi'yi beklemekteydiler. 
Irak'ın kuzeyindeki Kürt aşiret beylerinin hepsinin köklü bir geçmişi vardır. 
Köklü ailelerden gelirler. 
Ancak Barzani ailesi için bunu söylemek mümkün değildir. 
Barzaniler Yahudi kökenlerini gizlemek için Şafi mezhebine inanan Kürtler üzerinde İslam, yani Nakşibendî Halidi tarikatı üzerinden siyaset yapmaya yönlendirildiler. 
Zaman içinde bölgede dini nüfuzlarını artırdılar. 
Tarikat literatüründe "SİLSİLE" ve "İCAZET" kavramlarının özel bir manası vardır. Kısaca silsile, Hz. Muhammed'den bugüne uzanan kan bağı olarak kabul edilir. 
İcazet ise, silsileye mensup bir tarikat şeyhinden el alma ve ya izin alma anlamına gelir. 
Nakşibendî tarikatının kurucusu, asıl adı Muhammed Bahaüddin bin Muhammed olan Şah-ı Nakşibend Muhammed Bahaüddin Buhari'dir. (Buhara 1318-1389) Nakşibendî tarikatının Halidiye kolunu kuran ise, Kürt Mevlana Halidi Bağdadi'dir. (Doğum 1779 Süleymaniye. 
Ölümü, Şam 10 Haziran 1826. 
Barzanilerin büyük dedelerinden Taceddin Barzani'nin, Mevlana Halidi Bağdadi'nin talebelerinden Hakkârili Nakşibendî Şeyhi Taha Nehri'den icazet aldığı rivayet olunur. 

Bitlisli Kürt Bey'i Şeref Han tarafından 1597 yılında yazılan "Şerefname" adlı kitapta bölgedeki bütün Kürt aşiretlerinin ayrıntılı tarihçesi yer almaktadır. 
Ancak kitapta Kürt sülale ve aşiretleri içinde Barzaniler yer almamaktadır.
"Nehri" Şemdinli'nin Bağlar kasabasının adıdır. 
Türk ve Araplarda "Nehri" veya "Hakkari" şeklinde kişi adı ve soyadı yoktur. 
Yani şehir, kasaba ve köy adı insan ismi olarak anılmaz, alınmaz. 
Bunun yerine Buhari, Bağdadi, Erbili, Ahlatlı, Acıpayamlı, Bitlisi gibi isimler alınabilir. Yerleşim yerlerinin insan ismi olarak kullanılması Yahudilerde yaygındır. Hakkari'de de Yahudi Kürtlerin olduğunu biliyoruz. 
Nitekim Taha Nehri'nin (ölümü 1853) amcasının adı da "Abdullah Şemdinli"dir. Şeyh Abdullah Şemdinli Halidi Bağdadi'nin halifelerindendir. 
2. Şeyh Taceddin Barzani'nin torunu Nakşibendî Halidi Şeyhi II. Abdüsselam Barzani'nin Osmanlı Türkiye'sine karşı çıkarak Kürt devleti kurmak için dini otoritesini kullanarak Kürtleri organize etmesi. 
Osmanlı arşivlerinde II. Abdüsselam Barzani ile ilgili çok sayıda belge yer alır. 

3. Mesud Barzani'nin babası Molla Mustafa Barzani'nin sürgüne gönderildiği Sovyetler Birliği'nden "1958'de Irak'ın kuzeyine dönmesi ve o tarihten bugüne kadarki gelişmeler.

Yunan arşivlerinden alınan bu resme dikkat ediniz. Resimde Manisa'nın işgalinden sonra Tiyatro izleyen Yunanlı askerleri ve altı tane sarıklı sözüm ona Hoca kılıklı vatan Hainleri var. 
Hemen merakınızı gidermek için söyleyeyim. 

Bu hoca kılıklı soytarılar Menemen de Cumhuriyet'e ve Atatürk'e baş kaldırarak Yunan'lılarla işbirliği yapan vatan hainleridir. Arşivler de kimlikleri malum olan bu zatları deşifre edeyim ki Türk Milleti kimleri Meclis'e Vekil gönderdiğini de öğrenmiş olsun. 

Giritli Mehdi Derviş, Sütçü Mehmet , Şamlı Mehmet Menemen'de Asteğmen Fehmi Kubilay'ın başını bağ testeresi ile kesip yeşil bayrağın tepesine takarak sokaklar da dolaştıran kişilerdir. 

Bu kişiler çatışmada öldürülür, Tabii bu isyana yardım ve yataklık eden aralarında önceden Şeyh Sükuti’nin Menemen belediye başkanlığı yaptığı sırada yönetimde birlikte olduğu bilinen Hayımoğlu Yahudi Jozef, Erbilli Şeyh Esad’ın oğlu Mehmet Ali ve 37 kişi de daha sonra idam edilir.

Şeyh Ubeydullah 1880 yılında ve aynı tarihlerde Cüneyt Zapsu'nun da mensubu olduğu Bedirhan aşireti lideri Bedirhan, Osmanlı Türkiye'sine isyan ettiler. 

Nakşibendî Halidi Şeyhi II. Abdüsselam Barzani liderliğindeki Kürt isyanı ise 1907 ve 1909'da İngilizlerin desteği ile gerçekleşti. Bir Osmanlı arşiv belgesinde aynen şöyle yazmaktadır: "İngiltere devletinin Musul konsolosunun dahili vilayette birçok mahallerde dolaştıktan sonra Barzan Şeyhi Abdüsselam ile muhaberatta bulunduğundan başka bir mahalle nakli" istenmektedir. (Dahiliye Nezareti Muhaberatı Umumiye İdaresi Belgeleri, Dosya No: 1/-5, 50, 25, Za 1327) Abdüsselam Barzani'nin Osmanlı padişahına yazdığı mektupta dile getirdiği istekler ile bugünün Pkk'sı veya tarikatçı Kürtçülerin istekleri aynı. "Kürtçenin bölgede resmi dil olması, bölgeye tayin edilecek resmi görevlilerin Kürt olmaları, okullarda Kürtçe öğrenim yapılması…

" Nakşibendî-Halidi Kürt Şeyhi Abdüsselam Barzani, Osmanlı Türkiye'si tarafından 14 Aralık 1914'te Musul'da idam edildi.

Şeyh Abdüsselam, bugünün Mesud Barzani'sinin babası Molla Mustafa Barzani'nin ağabeyidir. Yani Mesud Barzani'nin amcası Gazeteci Abdullah Muradoğu'na göre Şeyh Muhammed Halid Barzani'nin 2006 yılında ölümüyle birlikte Barzani Nakşibendî, Halidi ilişkisi de sona erdi. 

Barzani ailesinin adı yaklaşık 200 yıldır hep isyanlarla, sürgünlerle, İngiliz, Yahudiler, Ruslar, İsrail, İran ve Abd ile birlikte anılmaktadır. 

Bugün Cumhuriyet Türkiye'sinin en önemli milli güvenlik meselesi olan Kürtçü isyanların başlangıç tarihi 19. yüzyıldır. 

Osmanlı Türkiye'sinin güvenilmez bulduğu Kürt aşiretlerine yönelik yargı, benzer şekilde Selçuklu devletinin "Selçukname"lerinde de yer almaktadır. 

Osmanlı Türkiye'si kendisine, çıkardığı isyanlarla Osmanlı merkezi devlet yönetimi için tehlike teşkil eden yarı otonom Kürt derebeylerinin (ayan) ortadan kaldırılmasına karar verdi. 

Irak'ın kuzeyindeki Soran Emirliği'ni 1834'de, Bahdinan Emirliği'ni 1839'da, Botan Emirliği'ni 1847'de ve Baban Emirliği'ni 1850'de siyasi otorite olmaktan çıkardı. 

Halid-i Bağdadi kimdir?

Bölgenin en büyük Kürt aşireti Caf'a mensup Pir Mikail'in oğlu Nakşibendî Şeyhi Halidi Bağdadi etkisini giderek artırıyordu. 
Tarikat literatüründeki "altın silsile"nin 30. ayağından Hz. Muhammed'le kan bağı "oluşturulan" Bağdadi'nin her nedense Kürt olduğu burada görmezlikten gelinir.
Kürtçü Halidi ler Bağdadi'nin baba tarafından Hz. Osman'a ulaştığını bile söylerler. 
Hemen hemen bütün Kürt şeyhler soylarını, "kutsal altın silsile" aristokrasine girebilmek için Hz. Muhammed'in ailesi Ehli Beyt'e dayandırmaya çalışırlar. 
Ama diğer yandan Kürtçülük yaparlar. 
Kürtlük ve Hz. Peygamber'e akrabalık! 
Neyse. 
Zaten bazı Kürtçü kaynaklarda Hzrt Muhammed Kürt'tür zırvası yer alıyor. 
Nitekim 1956 Cizre doğumlu ve 1995 ve 2002 arasında iki dönem 
''RP'' ve ''ANAP'''tan Diyarbakır milletvekilliği yapan Kürt İslamcı Seyyid Haşim Haşimi, ön adından da anlaşılacağı üzere kendisinin Peygamber soyundan gelen bir aileye mensup olduğunu iddia ediyor. 

İkisinden biri de doğru değil. 
Haşimi'ye göre, " Türkiye'de bilhassa Molla Mustafa'dan kaynaklanan ve şimdilerde Mesut Barzani etrafında oluşan, Barzani ismine bir saygı gösterme geleneği vardır Kürtler arasında. 
Barzani ve Irak'taki Kürtlere dönük tehditler, dışlamalar bütün bunların sonucu olarak pek hoş karşılanmıyor Doğu ve Güneydoğuda." 

Şeyh Halidi Bağdadi Kadiri tarikatının temsilcisi Berzenci ailesinden dersler aldı. 
Bağdat'a gitti. 
Hocası Abdülkerim Berzenci ölünce, onun Süleymaniye'deki medresesinin yönetimini devraldı. 
Hindistanlı Nakşibendî Dervişi Mirza Rahimullah Azimabadi 1809 yılında Süleymaniye'yi ziyaret etti. Onun önerisiyle Şeyh Halid Hindistan'a gidip Nakşibendî Şeyhi Abdullahi Dehlevi'den el aldı. 
Şeyh Halid artık Kadiri değil Nakşibendî'ydi. 
Bunun üzerine başta Talabani aşireti olmak üzere Kadiriler tarafından istenmeyen adam ilan edildi. 
Kadiri Şeyhi Maruf Berzenci Şeyh Halid'i "sahtekâr, sapık, yogi" olarak suçladı. 
Bağdat valisinin koruması altında Şeyh Halid Süleymaniye'de "Halidiye tekkesi"ni kurdu. 

Osmanlı yönetimi Kadirilere karşı Şeyh Halidi Bağdadi'yi destekledi. 
Bağdadi kurduğu bütün dergâhlarda, medreselerde Kürtçeyi eğitim dili haline getirdi. 

Bugün Türkiye'de kaç Halidi tarikat tekkesi var? www.Halidiye.com internet sitesine göre dört büyük Halidi tekkesi var.
Bunlar; a) Gümüşhane'vi tekkesi, b) İsmet Efendi tekkesi, c) Kelami dergâhı, d) Kaşgari tekkesi. 
Bunlara ilave olarak Adıyaman Menzil'deki Mehmet Raşit Erol tekkesi. 
Erzincan'daki Abdurrahim Reyhanî tekkesi olmak üzere çok sayıda Halidiye tarikatına ait tekkeler mevcut. Osmanlı o dönemde Yeniçerilileri ve Bektaşileri ezerken Nakşibendîliği "resmi tarikat" olarak kabul etmişti. 
Nakşibendîler önceleri her fırsatta Osmanlı'ya bağlılıklarını vurguladılar. 
Osmanlı, merkezi yönetimi güçlendirmek için Kürt beyliklerini tasfiye edince, boşalan iktidar koltuklarına pek çoğunun kökeni belirsiz "Kürt" şeyh figürleri el koydu. 

Bu furyanın en bariz örneği Barzaniler'dir. 

Diyebiliriz ki bölgedeki tarikat dönüşümünden ve ayandan şeyhlik düzenine dönüşümden "görünmez" ellerin yardımıyla en karlı çıkan Barzani ailesidir. 
İlginçtir, İslam tarikatları içinde en Ortodoks biri olan Nakşibendî Halidiye tarikatı, Barzani ailesine mensup şeyhlerin elinde İslami olmayan pek çok töre ve uygulamaya cevaz verdi. 

Mehdilik, Tanrılık, peygamberlik iddiaları domuz eti yeme ve şarap içme serbestisi gibi… 
Buna rağmen "Nakşibendî Barzaniler" Türkiye'deki, özellikle Kürt kökenli, Yahudi Kürt veya dönme kökenli Nakşibendî şeyhleriyle hep iyi ilişkiler içinde oldular. 
Kürt asıllı Naci Kutlay "Kürtler" kitabının 135. Sayfasında şöyle yazıyor: "Kürt isyan önderlerinin çoğunlukla Nakşibendî olmaları ilginç ve incelenmesi gereken bir noktadır." 

Chicago Üniversitesi'nden Hakan Özoğlu'na göre, "Kürt milliyetçiliği Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasının bir nedeni değil, onun bir sonucudur. 
O zamanlar Nakşibendî hizbinin tam özerkliğe karşı çıkmasına aldanmamak gerekir."
Sadece Osmanlı Türkiye'sinde değil, Cumhuriyet Türkiye'sinde de, Şeyh Said'den Menemen'deki ayaklanmayı organize eden Yahudi Kürt Şeyh Esad Erbil'e kadar isyana kalkışmaların liderleri Kürt veya Yahudi Kürt Nakşibendî Halidi şeyhleri. 
Menemen isyanında yer alanların çoğunun Giritli Sabatayist ve Yahudi olması oldukça manidardır. 
Buradaki temel argüman Mehdilik ve İngilizlerin kendilerine yardım edeceği, Cumhuriyet Türkiye'sinin "kafir" bir yönetim olduğu şeklinde oldukça traji komik iddialardır. 

"Şeyh Said isyanı, sadece şeyhin halifelerince yol gösterilen milislerin başlangıçta başarılı olması nedeniyle değil, aynı zamanda bir toplumun dinsel duygularının nasıl da hazır bir biçimde siyasi ve askeri bir hareketin kanalına akıtılabileceğini göstermesi açısından da önemlidir." 
 Kürt Milliyetçiliği, Osmanlı Devleti'ne karşı,  Kürtçü İslamcı Halidi tarikatı mensubu Şeyh Said 13 Şubat 1925'te 14 ili kapsayan isyanı başlattı. 
İsyan iki ayda bastırıldı. 
Bastırılmasına ama Türkiye çok ağır bedel ödedi. 
Elimizden Musul ve Kerkük uçup gitti. 
Bu film Yahudi, Amerika, İngiliz ortak yapımıydı. 
Senaryonun aynı olduğu bu günkü günümüzdeki yeni filmin yapımcısı, ve baş rol oyuncusu ise yine ABD.
Türkiye'deki Kürtçü isyanların hepsinin, Pkk hariç Nakşibendî Halidi tarikatına ait şeyhlerin önderliğinde gerçekleştiğini artık net bir şekilde biliyoruz. 
Nitekim vatan haini Şeyh Said'in dedesi Şeyh Ali Septi, Kürtçe eğitimin başlatıcısı, Şeyh Halidi Bağdadi'nin halifelerindendi. 
Şeyh Said, Kürt Azadi cemiyetinin başkanlığını da yapmıştı. 
Şeyh Said ve 46 hain yoldaşı 28 Haziran 1925'te Diyarbakır'da asılarak cezalarının bedeleni ödediler. 
Şovmen Mehmet Ali Erbil'in büyük dedesi Menemen isyanının elebaşı Şeyh Muhammed Esat Erbil'in dedesi Şeyh Hidayetullah da Şeyh Halidi Bağdadi'nin halifelerindendir. 
İstiklal Harbi esnasında İngilizler tarafından kışkırtılarak Delibaş Mehmet isyanını çıkartan Konyalı Zeynelabidin ve kardeşi de Nakşibendî Halidi tarikatına bağlıydı. 
Açıkçası siyasal İslamcıların "din kardeşliği" ve "tarikat biraderliği" bir işe yaramamıştı. 
Ne Osmanlı'da ne de Cumhuriyet Türkiye'sinde. 
Çünkü başını Yahudi Kürt ve Kürt Nakşibendî Halidi şeyhlerin çektiği Kürtçü isyanlar Osmanlının da cumhuriyetin de başına "Batı" tarafından emperyalizmin"Kürt poşusu" olarak dolanmaktaydı. 
Osmanlı'nın HALİFELİKLE, cumhuriyetin LAİK DEVLET MODELİYLE yeni kurulmuş model Türkiye'yi yönetmesinin Kürtçü isyancılar açısından hiç bir  farkı yoktu.

Nakşibendî Halidi Yahudi Kürt Barzani ile Marksist Pkk el ele. 
5 Kasım 2007 w Corce Bush Recep Tayyip Erdoğan buluşmasından bu tarafa Pkk İslamcı ve tarikatçı söylemlere yöneldi. 
Bir başka Nakşibendî Halidi Şeyh Said Kürdi veya Said Nursi'nin posterleri artık Güneydoğu'daki Pkk /Dtp mitinglerini süslüyor. 
Öte yandan en azından Pkk'nın bir kanadı ABD, İsrail, İngiltere eksenince tasfiye edilerek yerine bir başka Said Nursi ekolü temsilcisi Nakşibendî Mehmet Fetullah Gülen cemaatiyle doldurulmak isteniyordu, ve başarılı olundu. 
Gülen cemaati ile Barzaniler el ele Irak'ın kuzeyinde üniversite kurdular. 
Daha önce de dokuz adet ilköğretim ve lise eğitim kurumu Barzani, Gülen cemaati işbirliği ile Erbil ve Süleymaniye'de kurulmuştu. 
Mehmet F. Gülen cemaatinden bazı  yazarlar, yazdıkları kitap ve makalelerde Barzani ailesinin Yahudi olmadığını ispat gayreti içindeler niçin? 16. yüzyılda yaşamış Yemenli Yahudi seyyah Yahya (Zekeriya) el Zahiri hatıralarında Barzan, Erbil, Musul, Kerkük, Nusaybin ve Urfa'ya yaptığı seyahatlerden bahseder: 
"Buradaki Yahudi kardeşlerimizin cehaleti o kadar büyük ki, bir ibadet bile doğru dürüst icra edemiyorlar ve büyük bir üzüntü ile itiraf etmeliyim ki, başka hiçbir yerde, Yahudi kardeşlerimizi bu kadar alçalmış ve ahlaksızlığa batmış bir şekilde bulmadım." 
(Ora Scwartz-Be'eri, The Jews of Kurdistan: Daily Life, Customs, Arts and Crafts, s.27, İsrail 1982) 
"Yahudi Barzaniler; Kuzey Irak'ta asırlardır "tat" diyalekti ile konuşan, ticaret ve küçük zanatlarla uğraşan, birçok kasaba ve köyde sayıları az da olsa bulunan Yahudilere rastlanmakta idi. 
Bunlar giyim kuşam konusunda da Kürtlere benziyorlardı.
Kürtler arasında "Yahudi olmadım, olmayacağım" deyimi yaygın olarak kullanılsa da Yahudiler, Kürtler tarafından hor görülmezlerdi. 

Kürtçe konuşan Yahudilerle ilgili ilk ciddi çalışmaları, kendisi de Kürtçe konuşan bir Yahudi olan Kaliforniya Üniversitesi İbrani dili Profesörü Yona Sabar yapmıştı… 

Yona Sabar'a göre özellikle ünlü Barzani ailesinden gelen hahamlar Kürdistan'ın birçok yerinde dini çalışmalar ve eğitim için merkezler kurmuşlardı. 

Bu dini merkezler, Mısır ve Filistin gibi uzak yerlerden bile öğrenci kabul ediyorlardı. 

Sabar bu ailenin daha sonra ne zaman Müslüman olduğu konusu üzerinde durmamaktadır. Ancak daha ileride de aktaracağımız gibi özellikle Şeyh Ahmet Barzani'nin söz ve tavırları Barzani ailesi ile ilgili sis perdelerini yoğunlaştırmakta, özellikle gizli dini kitapların varlığı, Müslüman, ehlisünnet ve Nakşibendî aile görüntüsüyle çelişmektedir." 

Irak'ın kuzeyindeki Yahudi Kürtlerle ilgili kayıtlar 12. yüzyıla kadar gitmekte. 

El yazması eserlerde Yahudi Kürtlerin günlük hayatı ve gelenekleri anlatılmaktadır. 

Yine başta Barzan köyü ve çevresi olmak üzere Irak'ın kuzeyinde yaşayan Yahudi Kürt hahamlar ve rabbileri, 16. ve 17. Yüzyılda yazılı pek çok eser vermişlerdir, diyerek bahsetmiştik siz okurlarıma. 

Bölgedeki Yahudi Kürtler 16.yüzyıldan itibaren Filistin topraklarına göç etmeye başlamışlardır.

Irak'ın kuzeyindeki Yahudi Kürtlerin bölgeye gelişi iki sebebe dayanır.
 
Birincisi, Asur sürgünü kayıp on Yahudi kabilesi: M.Ö. 800-700 arasında Asurlular tarafından Kuzey İsrail krallığına son verilerek on İsrailli kabile sürgüne gönderildi. 
Bunlar bir daha geri dönmedi ve asimile olarak tarih sahnesinden silindi.
 
Bu on İsrail kabilesinin Yahudi kaynaklarında hala hatırası canlı tutulur. 
1948'de kurulan modern dönem "Yahudi devleti" İsrail'in dış politika enstrümanlarından biri "kayıp on Yahudi kabilesi" üzerine kuruludur. 
Mesela bu kabilelerden birinin Irak'ın kuzeyindeki Kürtleşmiş Yahudiler, birinin Keşmir'de yaşayan Müslümanlar olduğu, bir diğerinin Afganistan'da yaşayan bazı Müslüman-Yahudiler (Sabatayist benzeri) olduğu yönünde resmi siyasi söylemler mevcuttur.
Bu politikanın temeli Yahudi dini inancına dayanmaktadır. 
4. Ezra (2.Esdras) 13:39-47'de sürgündeki "on kabile"nin bir gün Sion'a geri döneceği kehanetinde bulunulmaktadır. 
Bu hususta şu iki kaynağa başvurulabilir.
Lester L. Grabbe'nin editörlüğünü yaptığı: "Leading Captivity Captive / The Exzile as History and Ideology" s:81-82, Sheffield Academic Press, England 1998) · Elias J. Bickerman, "From Ezra to the Last of the Maccabees / Foundation of post-Biblical Judaism", s.6, Schocken Books, new York 1962. İkincisi, Babil sürgünü Senkretik inanç: Babil Kralı Nabukadnazar (M.Ö. 605-562) kısa sürede tarihin akışına ve günümüze tesir edecek bir imparatorluk kurdu. 
Kurduğu imparatorlukta 43 yıl hükümdarlık etti. 
Babil İmparatorluğu (M.Ö. 626-539) gerçek gücünü Nabukadnazar döneminde yaşadı. 
Bu dönemde olanlar hem Yahudi tarihi açısından hem de günümüzde olup biten siyasi dini-ekonomik mücadeleler ve BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) açısından çok önemlidir. Babil'deki (Bugünkü Bağdat'a 70 kilometre mesafede) eski mabetleri restore ettiren Nabukadnazar, Marduk Tapınağı, Babil Kulesi, Babil'in Asma Bahçeleri ve Süleyman Tapınağı'nın yıkılışı ile birlikte anılmaktadır. 
Her şey sanki yaşanmış bir tarih deği de EFSANE gibi değili arkadaşlar?
Yahudi kavmi üzerinde Nabukadnazar'ın sebep olduğu travmaya, etkiye sahip bir başkasının olmadığını söylemek abartı sayılmamalıdır. 
Buna Mısır Firavunları dâhildir. 
Hatta buna Hitler de dâhildir.
Ancak tarihin mi veya bir başka hususun mu garip bir cilvesidir, buraya not düşelim. 
Yahudi tarihinde en çok nefret edilen iki isimden Babil Kralı Nabukadnazar adeta ayakta kalan iki İsrailoğlu kabilesinin ayakta kalmasını sağlarken, Adolf Hitler de Yahudi ırkına 2000 yıl sonra bir devlet kazandırmıştır. 
Kudüs'ün Babil Kralı Nabukadnazar tarafından işgali, Yahudilerin Babil ve Irak'ın kuzeyine sürgüne gönderilmesi, Süleyman Tapınağı'nın yerle bir edilmesi (M.Ö. 586), Tanrı Yahve'nin koruması altında olduklarına dair inançlarını yıkmış, Tanrı Yahve'nin Tevrat'ın, mabedin ve Kral Davud soyunun pek bir işe yaramadığı fikrine kapılmışlardır. 
Pek çok Yahudi yazara göre, Babil sürgünü ölümden bile ağır bir ceza olarak tarif edilir. 
Babil sürgünü kâhin ve yazıcı Ezra "kutsal soy Yahudi" kimliğinin teorisyenidir. Tevrat'ı yazılı hale getiren yeni bir Tevrat yazan Talmud'a Tevrat tefsirleri ve yorumlarıyla esin kaynağı olan Ezra'dır.
Ezra'nın Tevrat'ı ile Yahudilik dini ve ırki olarak aynı anlama gelmiştir. 
Kâhin Ezra'nın Yahudiliğe iki önemli katkısı daha vardır: a- Kâhinlik: Babil'de yaptığı başlattığı çalışmalarla Yahudi toplumunda kâhinler söz sahibi olan en önemli kurum haline gelmiştir. 
Yani Kabala ve Kabalistlerin altın çağı başlatmıştır. b- İsrail oğullarının "vaat edilmiş" topraklarının gerçek sınırları: "Arzu mevud" bütün zamanlar için Ezra döneminde belirtilmiştir. 
Bu sınırlar içinde Nil'den Fırat'a olan bölge, EDOM ÜLKESİ denilen ANADOLU topraklarının neredeyse yarısı yer almakta. 
Eski Ahit Yeremya'da şöyle bir kehanet yer almakta: "Issız bir höyük olacak ve köyleri yakılacak ve İsrail kendisini mülk edinenleri mülk edinecek, Rab diyor." 
(Tevrat Yeremya 49:2) 
Netice olarak bu gün İsrail bir Yahudi şeriatı devletidir. 
Etnolojik olarak var olup olmadığı bilinmeyen kayıp on Yahudi kabilesi hadisesi vardır. Bunların biri veya birkaçının Irak'ın kuzeyinde olduğuna inanılmakta veya dünyanın ve bölge halkından insanların böyle inanması istenmektedir. 
Yahudi Kürt Nakşibendî Halidi profiliyle Barzani ailesi "arzu mevud" için uygun bir figürdür. 
Dr. Sinan Marufoğlu "Osmanlı Döneminde Kuzey Irak, 1831 1914" adlı eserinde, Başbakanlık Osmanlı arşivlerini tarayarak ulaştığı bilgilerle Barzani ailesi hakkında Türk ve dünya kamuoyunu aydınlatmıştır.
Barzani aşiretinin bulunduğu Barzan bölgesinde Yahudi din adamlarının yetiştiğini belgeleyen Marufoğlu, ünlü hahamlardan Salim Barzani'nin de Barzanlı Barzani aşiretinden olduğunu tespit etmiştir. 
Amerika'nın Hollywood Beverly Hills merkezli şöhretli üniversitesi UCLA'nın öğretim üyelerinden Yahudi Kürt Prof. Yona Sabar'a göre Haham Nathanel Barzani, çok sayıda el yazması kitaplarında dâhil olduğu bir kütüphaneye sahipti. 
Barzan'daki bu kütüphane oğlu Samuel Barzani'ye miras kaldı. 
Yona Sabar'a göre, Barzani ailesinin 16. Yüzyıldaki kurucusu Haham Samuel Barzani'dir. Aile sonraki yüzyıllarda Erbil, Musul ve Kerkük yöresine yerleşti. 
Amerikan Yahudileri tarafından yüzyıl sonra kabul edilen ilk kadın Haham Asenath Barzani idi. 
___Ve Yahudi cemaati tarafından büyük tepki gören Haham Asenath, Samuel Barzani'nin kızıydı. 
Osmanlı arşivlerinde Barzani ailesi hakkında kayıtların bulunduğunu belirten tarihçi Ahmet Uçar, günümüz Barzanilerinin atalarının Yahudi olduğundan hiç kimsenin şüphesi olmasın diyor. 
"Mustafa Barzani'nin yıllar sonra kurduğu ilişkiler, hahamlarla Sallum Barzani arasındaki ilişkilerin yıllarca sürdüğünü göstermektedir. 
Molla Mustafa Barzani, 1950'den beri sık sık ziyaret ettiği İsrail'de her zaman kuzey Irak kökenli, Kürtçe konuşan bir Yahudi hahamın evinde kalmaktadır. 
Bu haham da David Gabay'dır."  
Barzani ailesinin 19. yüzyıldan beri Yahudi Siyonistlerle, 1950'den beri de İsrail ile sürdürdüğü siyasi ilişkilerinin bir soy ilişkisine dayandığı anlaşılıyor olması gerek. 
Amerika merkezli Yahudi lobilerinin desteklediği bir çalışma yapan Kevin Brook, baba tarafından Sefarad Yahudileriyle Kürtlerin akraba olduklarını müjdeledi. 
Brook "müjdesini", 2001 yılında İsrailli bilim adamlarının yaptığı çalışmaya dayandırıyor. Yani "bilimsel" çalışma dayanışması. 
Brook hızını alamayarak Eşkenaz Yahudilerinin Türk asıllı olduğunu da ispatlamaya kalkmıştı. 
Hatta "Hazar Yahudileri Bir Türk İmparatorluğu" adlı kitabı da var. 
Brook'un teorisinden sonuca gidersek, Kürtler ile Sefarad Yahudileri baba tarafından akraba Türklerle Eşkenaz Yahudileri de baba tarafından akraba, öyleyse Türkler ve Kürtlerde akraba. 
Görüyorsunuz BOP eş başkanları nelere kadir. 
Ancak bir husus var ki gözden kaçırılıyor. 
Yahudilik babadan değil anneden geçer.
Barzani'nin IKDP internet sitesinde tanıtımı yapılan kitaplar arasında Amerikalı Yahudi Eric Brauer'in yazdığı "Kürdistan Yahudileri" adlı eserde yer alıyor. 
Özgün ismiyle: "Jews of Kurdistan", Wayne State University Press 1993. 
Türkiye'deki Kürtçülerin akıl hocalarından "Sarı Hoca" lakaplı Türk soylu Marksist sosyolog İsmail Beşikçi "Kürt Aydını Üzerine Düşünceler" de şöyle yazıyor. 
"Kürtlerin Ortadoğu'da Yahudilere karşı düşmanlık duyguları beslemelerinin hiçbir yararı yoktur. 
Kürtler Yahudi toplumu ile daha sıcak ilişkiler kurmak durumundadır. 
Yahudi toplumunun demokratik kurumlarını görmezden gelemezler. 
Yahudi toplumu Ortadoğu'daki Kürtlerin tabii ittifakçısıdır." 
1931 yılında Avrupa'daki Siyonist Yahudi lobileri Rabeen Şilah'ı Irak'ın kuzey bölgesine göndermişlerdi. 
Bağdat'ta bir Yahudi okulunda okuyan Şilah Mesih, Mehdi demektir. 
Bölgede üç yıl kaldıktan sonra Yahudi Kürtler ve bölge hakkında bir rapor hazırlayıp bağlı olduğu kuruluşa sunmuştu. 
Irak'ın kuzeyindeki Kürt Yahudilerin bir kısmı "Maganah" adlı gizli bir Yahudi teşkilatının organizasyonu ile 1939 yılına kadar grup grup Filistin'e göç ettirildi. 
İsrail devletinin ikinci Devlet Başkanı İhsan Bin Tefsi şöyle demiştir; "Yahudiler Kürdistan'da 12 yerleşim yerinde bulunmaktadır. 
Kürdistan'daki Yahudi Kürt topluluğu, hahamlar ve değerli fikir adamları çıkarmıştır. 
Rabbi David ve Rabbi Şimoil gibi sömürge liderleri, Barzani ailesinden Haham Metenail Helifi ve oğlu Haham Şimoil, Rabbi Şimoil ve kızı Eşnat, Haham Şamon bin Şimol bunlardan bazılarıdır. 
Bazı araştırmacılar, Irak'ın Kürt kesimindeki Yahudi grup ve cemaatlerin sayısının 146'ya ulaştığını söylüyor." 
(Şalom Nakdimon, Irak ve Ortadoğu'da MOSSAD, Edip Yayınları, 1997) Barzani ailesi ile MOSSAD hep ilişki içinde olmuşlardır. 
Bu hususlarda daha detaylı bilgi için şu iki kaynağa başvurulabilir:  Ramazan Kağan Kurt, Bayrak Türklerin Ya Ekonomi İsrail'in Kürt, Su, Kıbrıs, Sabatay, İslam Politikası, Birharf Yayınları, Şubat 2007 İstanbul.  Ian Black and Benny Morris, Israel's Secret Wars: History of Israel's Intelligence Services, Groove Press 1992.
Ian Black İngiliz Guardian gazetesinin 1984 yılından itibaren Telaviv muhabiridir. 
Benny Morris ise ABD'deki Brooking Enstitüsünde çalışan akademisyen. 
Yahudi tarihçilere göre, Haham Nathanel Barzani'nin mezarı hala Barzan köyünde. 
Haham Samuel Adoni Barzani'nin mezarı ise Amediye'dedir. 
İsrail'den Irak'ın kuzeyine gelenler bu mezarları ziyaret etmektedirler. 
Haber Extra dergisinin 9 Nisan 1998 tarihli sayısında yer alan bilgi şöyle: IKDP Genel Başkan Yardımcısı Sami Abdurrahman, IKDP Dohuk şehri sorumlusu Franso Hariri (Bu soyadı size mutlaka bir şeyler hatırlatmalı. 
 Kerim Sincari (Bu soyadı da size bir şey hatırlatıyor mu?) 
İlk göze çarpan Kürt Yahudiler. Bir başka öne çıkan Yahudi Kürt, 16 Nisan 1996'da Ankara'da MİT ve dışişleri uzmanları ile görüşmeler yapan Mesut Barzani'nin sağ kolu İsrail pasaportlu Evair Barzani. Ayrıca Mesut Barzani'nin baş danışmanlarından en az yarım düzinesinin Yahudi Kürt olduğu diplomatik çevrelerde konuşuluyor. 
Bütün bunlar, Yahudi Kürt Barzani, Nakşibendî Halidi tarikatı mensubu Barzaniler, Barzaniler Pkk işbirliği, Barzaniler Akp içindeki 75 veya 146 Kürt milletvekili, Barzaniler F.Gülen cemaati işbirliği, Barzaniler İsrail, ABD, İngiltere ilişkileri orta yerdeyken Türkiye nereye sürükleniyor? 
Mesut Barzani'nin her ne hikmetse Kürtçe değil Arapça yazdığı ve Türkçeye de çevrilen iki ciltlik kitabı Barzani ve Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi, Doz Yayıncılık, İstanbul 2003- ilginç. 
Mesut Barzani'nin babası Molla Mustafa Barzani'nin ağzından Barzani ailesi Ermeni işbirliğini anlatıyor: "… Şeyh Ahmet, başlarında Veli Bey ile birlikte silahlı 200 adamını Antranik'in yardımına gönderdi… 
Biz Ermenilere yardım ettik ve onları Suriye'ye kadar götürdük. 
Kurtardığımız aileler arasında Antranik Paşa'nın ailesi de vardı. 
Ermenilere yardım ederken Türk ordusu ile girdiğimiz çatışmalarda 14 ölü vermiştik." Görüyorsunuzki Nakşibendî Halidi Şeyh Ahmet Barzani Müslüman Türklere karşı Ermenilerle işbirliği yapıyor olduğu alenen anlatılmıştır.
Uğur Mumcu'nun Cumhuriyet gazetesindeki son yazılarında Barzani, MOSSAD ilişkisinden sıkça belgelerle bahsetmesi,  Uğur Mumcu'nun katledilmesindeki birinci sebep olarak konuşuluyor. 
"Kanıtlanan son ilişki, MOSSAD, Barzani ilişkisidir. 
1970'li yıllardaki bu ilişkiler bugün de hala sürüyor. 
Kürtler, sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa ne işi var CIA ve MOSSAD'ın Kürtler arasında? 
Filistin lideri Yaser Arafat'ın şu sözleri dikat çekiyor; "Kuzey Irak'ta şu anda üniforma değiştirmiş 1300 İsrail askeri ve istihbarat görevlisi var. 
Peşmergelere yardım ediyorlar, bölgede hem sivil hem de Amerikan ve İngiliz üniformaları altında görev yapıyorlar." 
Yukarıdaki sözleri Yaser Arafat ölmeden önce Türkiye Filistin Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Hüseyin Tanrıverdi'ye söylüyor. (http://www.zaman.bg/2004/05/31/dişhaberler/h2.htm) Siyonizmin ideologlarından, İsrail devletinin kurucusu David Ben Gurion daha 1930'larda bir temel prensip ortaya koymuştu: Çevreyi Müttefik Hale Getirmek/ Theory of Allying the Periphery: Bu teorinin esası, Arap ülkelrine düşman, İsrail'e dost müttefik ülkeler halkası oluşturmak. İsrail Türkiye, İsrail İran, İsrail Etiyopya ilişkileri bu politikaya dayanır. 
Bu politikaya "Çevreleme Teorisi"/Encirclement Theory de denir. İsrail'in "müttefik bulma" veya "düşman unsur" bulma politikası sadece devletten devlete değildir. 
Bölge ülkeleri içindeki etnik ve dini cemaat gruplarıyla ilişkiler de bu nevidendir. 
Türkiye, Suriye, Irak, İran'da Kürt unsurlar, bazı İslamcı tarikatlar, Mısır'da Kıptiler… 
Ana gövdenin dışındaki veya operasyonlarla ana gövdeye karşı oluşturulan etnik ve dini gruplara mali, istihbarat ve askeri desteklerdir.
Türk Genelkurmay Başkanlığı yayınlarından öğrendiğimize göre İsrail'in herhangi bir mesele yaşamadığı tek Müslüman ülke Türkiye'dir. 
(Öğr. Yzb. Namık Tanrıbakan, İsrail'in Türkiye'ye Komşu Kafkas Ülkeleri ile İlişkileri, Genelkurmay Başkanlığı Stratejik Araştırmalar Dergisi, Eylül 2006, Sayı:  Eğer Türk ordusunun komuta kademesinin görüşleri de böyleyse yandık, imdat! 
Şimdi sıkı durun. Kardeş, "iki devlet bir millet" Azerbaycan ile İsrail ilişkileri nasıl? 
2005 Mart ayında Azerbaycan'da "İsrail Kültür Festivali" düzenlendi. 
İsrail Azerbaycan'daki Bakcell cep telefonu şirketinin kurucusu ve sahibidir. 
Ayrıca çok sayıda İsrail şirketi Azerbaycan'daki şirketlerde ya ortaktır ya da tamamen sahibi. 
Azerbaycan cumhurbaşkanının yurtdışı gezilerinde güvenliği İsrail sağlamakta ve Azerbaycan güvenlik ve istihbarat birimleri MOSSAD ajanları tarafından eğitilmektedir. İsrailliler Hazar Denizi boyunca, İran sınırına yakın noktalara dinleme istasyonları kurmuşlardır. 
(Alexander Murinson, Good Relations Between Azarbaijan and Israel: A Model for Other Muslim States Eurasia, 30 Mart 2005) 
İnsan sormadan edemiyor!
Bizim MİT ne yapıyor? 
Askeri istihbarat ne yapıyor? 
Yukarıda kaynak olarak verdiğimiz Ian Black ve Benny Morris tarafından yazılan "Israel's Secret Wars" kitabına göre MOSSAD Barzani ilişkisi bugün de 2022 de hala sürüyor. 
Hatta söz konusu kitabın 329. sayfasındaki bilgiye göre; Barzani, kendisinin Irak'ı fethettiği, İsrail'in ise Suriye'yi işgal edeceği ortak bir askeri harekât düşlüyor.
Ünlü gazeteci Seymour M. Hersh, The New York Times gazetesinde, 22 Aralık 1974'te "Huge CIA Operations Reported in US Against anti-war Forces" başlıklı makalesinde 
CIA, MOSSAD, Barzani bağlantısını ortaya koymuştu. 
Hersh bir kez daha 28 Haziran 2004 tarihli The New Yorker dergisindeki "plan B" başlıklı yazısında MOSSAD, Barzani ilişkisini deşifre ediyordu. 
MOSSAD Kürt Peşmergeleri eğitmekteydi. 
Türkiye mi ne yapıyor? 
30 Yıldır seyrediyor. 
Rahmetli Atatürk'ün ölümünden sonra  hiç bir şey yapmadığımız gibi. 
Yahudi Kürt-Nakşibendî, Halidi tarikatı mensubu Barzani ailesi önderliğinde Irak'ın kuzeyinde 150 yıldır bir judeo Kürt devleti kurdurulmak isteniyor. 
Bunun için Osmanlı'dan Cumhuriyet Türkiye'sine Kürtçü tarikatçı isyanlar, ASALA, PKK ve nihayet yeniden Kürtçü Nakşibendî Halidi tarikat, Nurcu, Fethullah Gülenci cemaat, İsrail, ABD, İngiltere işbirliği ile Kürt devleti kurulmak isteniyor. 
Bunun için önce bu günkü akap hükümeti tarafından dillendirilen "Osmanlı modeli" aymazlığı ile Türkiye, "tarikat kardeşliği" yoluyla federasyona zorlanacak giibi görünüyor. Sonrası malum. param parça, Akla şöyle bir soru gelebilir. 
Kürtlük, Yahudilik, Nakşibendî Halidi Müslümanlık evlenmeler vs, nasıl oluyor?
Sosyalist Nazım Hikmet ile Prof. Sabri Ülgener'in akrabalık bağlarını Nakşibendî Gümüşhanevi dergâhı içinde buluyoruz. 
   
ismailazakoglu@gmail.com

www.azakoğlu.blogspot.com

İsmail Azakoğlu ile '' AMFİ ÖZEL ''

 KONUK;  Atilla Yıldırım Elektrik, Elektronik Müh. Tarihçi.. Konu; Türk Tarih Tezine Geçiş.