19 Aralık 2020 Cumartesi

"ÇOCUKLUĞUMUZU GELECEĞİMİZİ BİZDEN ÇALDILAR"

ismailazakoglu@gmail.com  



"ÇOCUKLUĞUMUZU GELECEĞİMİZİ BİZDEN ÇALDILAR"
Geçmişte ağaç boyundan büyük evler yapılamazdı, yada o günlerin teknolojisi yetersizdi. 
Her hanenin varlığına göre bir bahçesi ya da bir avlusu vardı.
Mahalledeki evlerin en yükseği en fazla 2 kattı, şehirdeki evler en fazla 5 kattı.
İnsanımız topraktan, ağaçtan, çayır çimenden ayağını yere toprağa basmaktan kopmamıştı henüz. 
Ayağı toprağa değiyordu. 
Bız çocukken herkes horozu, tavuğu, börtü böceği tanıyorlardı. 
Tavuktan, horozdan börtü böcekten korkmuyorlardı. 
Duvarlarından sarmaşıklar, sarkık bitkiler sarkan, duvar kenarlarından komşulara göz hakkı sunan meyve ağaçları vardı. 
Dutlar, kirazlar, erikler ıncir, armutlar yok oldular,  bizim çocukluğumuz gibi hepsi. 
Ne kadar da güzeldi, dut zamanı altına bir sergi bir kaç kişiyle serip dut silkelemek. Üzüm asması çardağın altında sohbet eden kanaviçe, etamin, oya işleyen mahalle kızları da hayal oldu.
Eskiden mahalle sakinleri Ramazan’ı, Kurban’ı, Bayramı hep birlikte bir arada kutlardı. 
Düğünü, seyranı sünneti, ölümü, doğumu, hıdırellez eğlencelerini, hastalığı, sevinci, kederi birlikte yaşarlardı. 
Birlikte pekmezler, salça kaynattılar,  kışlık yufkalarını yaparladı, avluya tarhana sererler, dayanışma içinde böyle yaşarlardı. 
Kimse kendini yalnız hissetmezdi. 
Bazı evlerin bahçelerinde pınarbaşından gelen buz gibi su ile veya mahallenin ortak pınarında karpuzlar, kavunlar, içecekler soğutulurdu. 
Ramazan aylarında serin olsun diyerek, güneşin kendisini sıcak hissettirdiği zamanlarda. 
Hemen hemen her evin bahçesinde bir tulumba bulunurdu. 
Tulumbanın suyu  içilmese de ev ahalisinin çamaşırı, halı ve kilimler evlerin avlusunda tahta çitle çevrili alanda yıkanırdı. 
Biz çocukken her evde ocak dedigimiz, bu günķü modern adıyla yuvarlak kemerli taştan el ışciliği ile yontulup kesilen "şömine" vardı. Zaman ilerledi, yıllar geçti. 
Teknoloji gelişmiş, oyma taş ocakların yerini Metal Kuzine sobalar almıştı. Artık ateşler  bu metal saç kuzinelerin içinde yanıyordu.Kuzine sobanın üzerinde ibrik yada güğüm dediğimiz bakır kablarda ısıtılan su ile yıkanırdık. 
Bizler yine de çok mutluyduk. 
Güneş her zaman üzerimizde idi. Yaşantımız, mahalle kültürümüz, imece usulümüz, her şey değışti, bizde değiştik. Şimdi yüksek binalarla çevrili güneşi az gölgesi çok havası kirli metropollerde şehirlerde yaşayarak yaşam şeklimiz değişerek, gelişti diye düşünuyoruz.
Oysa güneşimizi, hatta hayatlarımızı, yaşantımızı geçmişimizi,geleceğimizi imece kültürümüzü, komşuluk ilişkilerimizi, çoçuklugumuzu, geleneğimizi bizi çaldılar..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarımızı seviyeli bir şekilde, argo ve küfürlü kelimeler yazmadan yapalım.
Aksi takdirde yorumlarınız kaldırılacaktır !

www.azakoğlu.blogspot.com

İsmail Azakoğlu ile '' AMFİ ÖZEL ''

 KONUK;  Atilla Yıldırım Elektrik, Elektronik Müh. Tarihçi.. Konu; Türk Tarih Tezine Geçiş.