1 Mayıs 2021 Cumartesi
AMFİ Gündem ötesi söyleşimiz. AMFİ Gündem ötesi söyleşimiz. Program yapım ve sunum: İsmail Azakoğlu Program konuğu; Gürsel Tekin Chp İstanbul millet vekili

AMFİ Gündem Ötesi Söyleşi AMFİ Gündem Ötesi Söyleşi Program yapım ve sunum: İsmail Azakoğlu Program konuğu; Murat Ağırel Araştırmacı, Yazar, Gazeteci.

AMFİ Gündem Ötesi Sohbetleri Program yapım ve sunumu İsmail Azakoğlu. Program konuklarım: Bayram Erzurumluoğlu Akademisyen Sosyolog Dc dr. Abdullah Alagöz Eğitimci, yazar.

AMFİ Gündem Ötesi SohbetleriAMFİ Gündem Ötesi Sohbetleri Program Yapım : İsmail Azakoğlu Sunum : Selma Sipahiler ve İsmail Azakoğlu Konuşmacı : Ümit Yalım Krm Alb, Milli savunma bakanlığı eski genel sekreteri Konular : Ege adaları , ülkemizin bu günkü jeopolitik ve siyasi dış ve iç politika savruluşları

AMFİ Gündem Ötesi Sohbetleri AMFİ Gündem Ötesi Sohbetleri Program Yapım ve sunum; İsmail Azakoğlu Program Konukları: Hayati Yılmaz Eski bürokrat. İlker Satır Çevre Müh. Ramazan Narin Eğitimci Yazar. Konular: UYUŞTURUCU, YOLSUZLUK ve EKONOMİ

GÜNDEMİN GETİRDİKLERİ; ÜLKEMİZDEKİ SURİYELİLER VE BERABERİNDEKİ SORUNLA...

TBMM, de Libya'ya Asker gönderme teskeresi

İstanbul kanlı bölme ve rant bölüm; 2

"İHANETİN RANT KANALI İSTANBUL" - BÖLÜM 1

Ülkemizin bu günkü eğitim sistemi

Dünyaya Hükmeden Aileler

Akdeniz'deki Kıta Sahanlığımız, 23 Haziranda Yenilenecek İstanbul Seçimleri

16 Mart 2021 Salı
"TÜRK MİLLETİNİN DÜŞMANLARI"

14 Mart 2021 Pazar
Firavun Akhenaton ve Hazreti Yusuf.
Firavun Akhenaton ve Hazreti Yusuf.
Mısır tarihi en çok ilgi duyduğum konulardan biridir. Özellikle televizyonlarda geçmiş yıllardan beri yayınlanan belgeselleri yazılı not tutarak dinler ve karşılığını ansiklopedilerden araştır’ır’dım. Burada aktaracağım açıklamalar; Mısır tarihi konusunda yetkili olan kişilerin çeşitli tv lerdeki anlatımları, araştırma sonuç yazıları ve kendi tarihe olan alakam ve araştırmalarım doğrultusunda yaptığım, yardımcı yorumlarımdır.
03.2021 – Bu yazıma ait bilgilere destek olması ve okuyucunun yorum yapa bilinmesine katkı sağlamak için ilave bilgi: 1960 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı yapmış olan Ömer Nasuhi Bilmen‘e ait 1970 ve; 2014 basımı Tevrat kitabından sağladığım alıntı eşliğinde Adem A.S. doğumunun, İnsanlığın başlangıcı ve tarih olarak sıfır (0) olduğu bilgimiz üzerinden gidersek (gerçeği CC bilir), Adem AS dan günümüze değin kaç yıl geçtiğini rahmetli hocamızın YORUMU üzerinden (kişisel araştırmalarım ile) birlikte paylaşmak istedim.
- Adem AS yaradılış tarihini (sıfır) 0 kabul ettiğimizde Adem AS 930 yıl yaşadı. Sıfır -0- tarihinden ….
- 2242 sene sonra, Nuh Tufanı oldu.
- 3337 yıl sonra; İbrahim AS doğdu, 3512 yılında öldü. …… İshak Yakup Yusuf as
- 3748 yıl sonra; Musa AS doğdu, 3868 yılında öldü. -bundan sonrası
- Benim araştırmama göre Tevrat üzerinden giderek, İsa AS kadar ≈ 1450 yıl geçti M.Ö 3868 + M.Ö.1450 + M.S. 2017 = İnsanoğlu; 7335 yıldır fani dünyada yaşamaktadır. Bilimsel olarakta, 14,000 yıldır (Yalnız, bu rakamlarda mantık aramayınız). Mart 2017
- livescience.com sitesinden aldığım bilgiye göre Hz Musa’ya peygamberlik görevi M.Ö. 1313 yılında verildi diyor. Tevrat: Hz Musa peygamber olduğunda 80 yaşında idi diyor. Buna göre Musa as. doğumu: 1313 +80 = MÖ 1393 oluyor. İnsanın geçmişi ile dinler arası tarihler, kafa karıştıran durumlardır. Okullarda okuduğumuz Akhenaton tarihi ile Hz Yusuf birlikteliğini ölçü aldığımızda ise, bu sefer Hz Musa’nın doğum tarihi yanlış oluyor. Veya tersini düşünün!!- 27.03.2018
Hz. Yusuf – Yusarsif Yuzarsif dizisi, dini ve tarihi olduğu için, zevkle seyrediyorum. Burada bir konuya parmak basmak istiyorum. Hz Yusuf filminin etkisinde kalıp; Tamam bu, bu şekildedir, demeyin. Hz Yusuf hakkında gerçek olanlar Kuranda yazılı olanlardır. Misal: Hz Yusufun sağ kalmasına sebep olan kişi, Tevrat ve filimde Levi; Kuran yorumcuları tarafında ise, Yahuda veya en büyük abileri Ruben gösterilmektedir. Nasyonel Coğrafya kanalında açıklandığına göre, eski mısır hiyeroglif yazıtlarında, İsrail oğulları adı kayıtları yerine, (Yahudi inanışında Allah adı) Yahova adına rastlanılmış . 10.2020
Farkında’mısınız bilmiyorum ama filmin ana konusu İslam ve Müslümanlık değildir. Dikkat ederseniz, Tapınağın firavunun askerlerince ele geçirilmesinden sonra Firavun emir veriyor: Bundan böyle tanrı olarak (tek olduğu için) Güneş – ATON‘a tapınılacak diyor ama; Esas konu, Züleyha’nın aşkı üzerinedir. Nereden çıkartıyorsun derseniz: Çok tanrılı inançlarından dolayı Baş rahip ve yardımcıları, 39. bölümde Hz Yusuf ve Akhenaton tarafından yargılanırken Yusuf’un karısı Asenat; Züleyha’nın aşkını savunmak için yargılama anında araya giriyor ve -bahaneye bakan- Akhenaton’da hemen yargılama işlemini erteliyor!! Dizinin son bölümünde ise; Hz Yusufun önünde secdeye gelecek olan kardeşlerden Yahuda, Şimon’a – O peygamber ama İsrail halkı benim adımla anılacak diyor. Geleceği bilen yalnızca Allah’tır. Hz Yusuf ve Hz Muhammed’e bile bu yetki verilmezken; Yahuda yaşadığı tarihten ≈ 600 yıl sonrasını nasıl biliyor? Ve neden!! Filmde ve Kuranda; Mısır halkı; Hz Yusuf yaşarken ve sonrasında İslami yönden Müslümanlığı kabul etti, iddia ve ayeti YOK! 25.05.2016
bilgi mahiyetinde yazayım: Hz Yusuf ve Akhenaton un filminde görünen komutan Horemhob’un bir belgesel filmde, sarayla kan bağı olmayan halktan bir kişi ve babasının ‘peynirci’ (mandıra sahibi) olduğu söylenilmişti. Gine ek bir bilgi olarak; Amenhotep / Akhenaton’un 2. karısından öz oğlu, 1. karısı kraliçe Nefertiti’nin ise hem üvey oğlu hem damadı olan kral Tutankamon’un mezarının, 1922 yılında sapa sağlam bulunmasının nedeninin; Akhenaton – Tutankamon – Ay ( Firavun Ay’ın hikayesi: Ay; Amonhotep / Akhenaton’un annesi Ana kraliçe Tia zamanında Tia’nın, akrabası olup sarayda görevlendirilmiş. Önce devlet görevlisi sonra vezir veya danışman olup bir desise ile ölen/öldürtülen Tutankamon’un hem kız kardeşi hem karısı olan dul kraliçe ile evlenen Ay, firavun olmuş.)
Ay‘dan sonra firavun olup tek tanrıcılığa ‘pek’ inanmayan Horemhop, hem kendi isteği hem Amon rahiplerinin etkisi ile Akhenaton ve Tutankamon’un geçmişlerini anlatan yazılı ve resimli taş, dikit ve tabletleri imha ettirmiş. Böylece arkeologların Akhenaton hakkında kesin bilgilere ulaşılmaması Tutankamon’un mezarının 20. YY kadar sağlam kalmasının nedeni olarak, Horemhop gösterilmektedir…..
Yazımın ana teması; Eski devrimcilerden Amenhotep veya Aton’a (güneşe) tapan manasında Firavun Akhenaton dur. Firavun Amenhotep ise tanrı Amonun memnun olduğu kişi manasındadır. -Vikipedia
- Burada kendi düşüncemin teyiti doğrultusunda bir alıntı yapıyorum. Türkiyede tarikatlar araştırması konulu bir kitapta Akhenatonun – tek tanrıcılık konusunda öncü olduğu vurgulanmaktadır. 02.2019
Akhenaton, MÖ 1380 – 1332 yılları arasında yaşamış olup, 18. hanedana mensup firavunlarun 10. idi. Tanrı Amon, MÖ 2000-1900 zamanında; 12. hanedan tarafından; Mısır ülkesinin Hava, Rüzgar, Gemicilerin ve ülkenin TEK BAŞ tanrısı olarak kabul edilmiş. Amon, Mısır halkının baş tanrısı olmakla birlikte, başka amaçlar için yapılmış, görev verilmiş çeşitli isimlerde tanrıları da vardı. Mısırdaki çeşitli tanrıların varlığı ve çokluğu, Hz Yusufun fikirleri ve Akhenaton’un istekleri sayesinde, Tek bir Tanrı/Allah’a indirgenmiştir.
Eski Tanrı Amon’un dini merkezi olan Karnak‘taki tapınakların rahipleri, dini konularda oldukları kadar maddi açıdan da büyük bir güce sahip idiler. O günden bu tarafa tüm Firavunların savaşlarda kazandığı ganimetlerin bir bölümü, tapınaklara otomatikman ayrılıyor ve Rahipler bu sayede, maddi güç sahibi oluyorlardı. Rahiplerin elde ettikleri bu orantısız ve kolay kazanılan maddi güç sayesinde, bazı konularda halkın desteğini de alarak, Firavunlara bile karşı gelebilme durumları söz konusu oluyordu. Akhenaton ile babası III Amenofisin rahipleri sevdikleri (dizide) pek söylenemezdi.
Arkeologlarda; Akhenaton’un anne tarafının Yahudi olduğu görüşü hakimdir. IV. Amenhotep’in babası III Amenofis’in karısı Tia, saray dışından olan bu ailenin kızıdır. Hatta III Amenofis’in, geleneklerin dışında kayın pederi Yuya ve kayın validesinin cesetlerini, Krallar Vadisine gömdürdüğünü söylemişlerdi.
Not : Bazı ansiklopedik yazılarda Mısır tarihi anlatılırken; M.Ö. 1500 -1450 yılları arasında İbrani/Yahudilerden söz edilmekte ve Suriye taraflarına sefere çıkan firavunların dönüşte Mısıra, bu halktan olan insanları getirildikleri yazılmaktadır. (Büyük Larousse)
Siz, seyrettiğimiz Hz Yusuf ve firavun filmine bakıp -tamam bu böyledir, demeyin. Filimde tek tanrı düşmanı olarak gösterilen ana kraliçenin; Yahudi dinine sahip bir atanın evladı olarak tek tanrıya karşı olması, ne derece doğrudur. Kaldı ki filmin ana konusu, Kuranda geçen konular ile Tevrat’ta geçen isim ve konular etrafında senaryolaştırılmış, hareketlerdir.
Her ne kadar Yusuf A.S. mın Akhenaton üzerinde etkisi varsa da Akhenaton’un, tek tanrının göstergesi olarak Güneşi kabul etmesindeki ilk nedenin, üst paragrafta belirttiğim üzere, tek tanrı inanışına sahip ve Yahudi olduklarını belirttiğim dedesi, anne annesi ve annesi Tia ile babası 3. Amenofis’in kendisi üzerinde etkili olduğunu düşünüyorum. Sanırım din konusunda baba ile oğlunun bu kadar ‘aşırı devrimci‘ olmalarının diğer bir nedeni olarak ta, yine üst paragrafta vurguladığım üzere rahiplerin, firavunlar üzerindeki gelmiş – geçmiş olumsuz etkilerini’de, sayabiliriz.
Yusuf as. tek tanrı konusunda firavunu etkilemiş ve cesaretlendirmiş olsa da Firavun’un, bizim bildiğimiz tek Allah anlayışından ziyade; tek tanrı olarak Güneş‘i göstermesinin sebebi bana göre ki; -dikkatinizi çekerim, filmde bile firavun Allah/Tanrı/Rab isminden ziyade tanrı olarak Güneşin adını söylemektedir- Güneş; tek olarak varlığı herkesçe bilinen ve her gün görünen, inkar edilmesi mümkün olmayan, halkın kolayca ikna edilmesini sağlayan bir örnektir. Bizlerin inandığı -görünmeyen- Tek Allahı anlatsa; halkın ikna edilmesi mümkün olamazdı. Belki Akhenatonu, – Güneş konusunda ikna eden, Hz. Yusuf’tur. Kaldı ki, hiç bir peygamberin kendi halkını bile bir seferde inandıramadığı yada inanmadıkları Kuranda yazılmaktadır, değil mi?
Firavun Akhenaton’un güzelliği ile dillere destan olan karısı Nefertiti‘nin soyu hakkında da, kesin bilgiler mevcut değildir. Yine arkeologlarca Nefertiti’nin; Akhenaton’un (yahudi) annesi Tia’nın yeğeni olduğu hakkında görüş ve anlatımlar mevcuttur. Akhenaton, babasının ölümünden sonra MÖ 1352 yılında, (20 yıl) kral oldu. 1346 yılında Tanrı Amon’a tapınmayı yasaklayıp; Evrensel yaratıcı güç olarak kabul ettiği tek tanrı Güneş’e -Aton’a- tapınılacağını ve adınıda değiştirerek güneşe tapan manasında AKHEN(ATON) olduğunu açıklamış.
Akhenaton, Amon rahipleri ve tapınaklarının dini merkezi olan Karnak şehrinin bir benzerini, krallık yönetim merkezi olan Teb şehrinin 180 km kuzeyinde Kahire’ye doğru, Aton’a tapanların dini ve siyasi başkenti olarak; El – Amarna’da bir şehir kurdurmaya başladı. Teb, eski başkent ve Mısır ülkesinin ortası sayılır. Coğrafi olarak Nil nehrinin ilk doğduğu yer olan Tanzanya toprakları ile Sudan ülkesinden Teb şehrine doğru olan bölüme Yukarı Mısır, Teb’den Ak Denize doğru olan bölümede Aşağı Mısır deniliyor. Kralların ellerinde, göğüs üzerinde çapraz olarak tuttukları düz ve çengelli nesneler, iki bölgeli Mısırı temsil etmektedir.
Amenhotep’in ilk krallık dönemi ve öncesinde tüm Mısırın Baş Tanrısı Amon idi. Kral Amenhotep / Akhenaton zamanında ise (sadece) Aşağı Mısırın baş tanrısı Ra -Güneş- olmuştur. Yukarı topraklarda ise, tanrı Amon etkisi devam etmiştir. Bu arada bir vurgulamada bulunmalıyım. Akhenaton’un, tek tanrı inanışından dolayı – Tamam, bu kral ve krallıkta tek tanrı inanışından dolayı bizim inancımız gibi; Müslüman ve Müslümanlık vardı, diye yanlış düşünceye kapılmayınız. Çünkü Yahudilik, Hristiyanlık inancında da tek tanrı görüş ve emri, mevcuttur. Filimde Hz Yusuf, Akhenatonu akan su içerisinde ve Hristiyanlık geleneğine göre takdis ediyordu.
Akhenaton, MÖ 1342 yılında başkenti El – Amarnaya taşıdı. Krallığı süresince önemli savaşlar olmamıştır. Yine bu yılları ifade eden bilgiler; kil tabletler üzerinde Tel el – Amarna’da define arayanlar tarafından 1880 yılında bulunmuş. Bu tabletlerin örnekleri, Akat dilinde yazılmış olup Ankara Medeniyetler Müzesinde (gördüm) ‘Amarna mektupları’ olarak adlandırılan bölümde, mevcuttur.
Bu tabletlerdeki yazılımlardan; O günün şartlarına göre Mısırın askeri güç olarak Anadolu da egemenlik süren HİTİT devletinden daha zayıf olduğu bilinmektedir. Öyle ki; Orta doğu topraklarında Siyasi ve toprak olarak Mısıra bağlı olduğu halde, Hitit devleti ile antlaşma yapan ve vergisini bu ülkeye ödeyen prensliklerin olduğu, ansiklopedik bilgidir.
MÖ. 1346 – 1335 yılları, tek tanrılı dinin Mısır’da en etkin olduğu yıllardır. İzlediğim arkeolojik belgeselde, MÖ 1335 yıllarında Kraliçe Nefertiti‘nin bir şekilde ortadan kaybolduğu, ama ölümü hakkında hiç bir bilgi bulunmadığı, anlatılmıştır.
Arkeolojik Anlatımlardan; Amon Rahipleri ile saraydaki eski tanrıya inanan ve siyasi etkinliği olan kişilerin etkisinde kalan Kraliçe Nefertiti’nin, eski ve yeni tanrı konusunda Kral Akhenaton ile ciddi bir anlaşmazlığa düştüğü vurgulanmaktadır. Bu durum karşısında kral Akhenaton, karısı Nefertiti’yi saraydan çıkarttı. Veya beklenmedik bir gelişme neticesinde, zamanımızda yapılan anlaşmalı boşanmalar gibi kral, kraliçeyi saraydan attı !
Kral ve Kraliçenin hiç erkek çocukları olmadı. Sağlam bulunmuş bazı figürlerde sadece 6 tane kızları betimlenmiş. Gerçi firavunun 2. bir eşi ve bu eşinden oğlu olduğu belirtiliyor ama, siyasi yetki Nefertiti ve kızlarında olduğu için, oğlu yok sayılıyor. Gerçek durum bu şekilde iken, Mısır tarihçilerini de meraka sevk eden bir gelişme ortaya konuluyor. Kraliçe Nefertiti’nin kaybolması ile birlikte kimine göre hem üvey oğlu hem damadı Tutankamon ve/veya Smenkhare isminde bir erkek, sarayda bulunmaya başlıyor. Bazı kayıt ve açıklamalarda ise kraliçe Nefertiti’nin, Smenkare ismi ile ve makyajlı erkek olarak, tekrar saraya girdiği yönünde görüşler belirtiliyor. Çünkü Smenkare’nin kim olduğu hakkında geçmişine ait kesin bir bilgi yok. Sarayda bu isimde bir kimsenin varlığı da bilinmiyor. Bu gelişme bir bakıma dünyanın her yerinde bulunan ve bilinen şekli ile, iktidar içi çatışmalar ve rötuşü şekli olarak algılana bilinir.
Kral, bir kızını Smenkare ( Nefertiti veya Tutankamon) ile evlendiriyor. Ardından tahtına ortak ve kendisinden sonrada ardılı olarak ilan ediyor. Akenaton bir süre sonra Smenkare’yi eski başkent Teb şehrine, Amon rahipleri ile görüşmeye gönderiyor. ( Bana göre ortada bir sorun var ki Büyük kral, ortağını rahiplerle görüşmeye gönderiyor. Değilse neden göndersin!!.) Akhenaton – Smenkare ortak krallığı, 3 yıl sürüyor. İşin garibi Kral Akhenaton ve Smenkare‘ – ve/veya karısı Nefertiti – ‘nin ölümleri M.Ö. 1332 yılında ve birbirine yakın bir zaman içerisinde peş peşe oluyor. Ve Akhenatondan sonra öz oğlu ve damadı Tutankhamon, resmen kral oluyor.
Akhenaton/Smenkare/Nefertiti’nin mumya ve mezarlarının nerede olduğu Firavunlar tarihine ait, 2007 yılı çekimli belgesellerde bile bilinmiyor. Nefertiti hakkındaki ise; Kayınvalide Kraliçe Nefertiti ile damat kral Tutankamon ortaklığı başlıklı yazıma bakınız. Amon Rahipleri ve Amona inananlar, Akhenaton ve Tutankhamon’un ölümü ile birlikte yaptırdığı her şeyi ve mezarlarını imha ederek, Bir bakıma diyeceğim ama gerçek, Akhenaton’dan intikamlarını çok acı bir şekilde almışlar.
Akhenaton’un ölümü ile; El Amarna’da tek tanrıya inananlar ve Güneşe tapanlar için yaptırdığı şehir, yerle bir edilmiş. Bu görüşte olanlarda, öldürülmüş. Ve böylece “devrimi istemeyen” ve el yapımı “Tanrı” larından vazgeçmek istemeyen Mısır halkı ile rahipler, eski başkent Teb’e ve Amon dinine dönmüşler.
Yine izlediğim bir belgeselden yola çıkarak, bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum. Mısır hiyerogliflerinin anlamını çözen Fransız bilim adamının, çözmek için tesadüfen eline aldığı kil tablette, Ramses’in adı vardır. Hiyeroglif yazılarının ilk çözümüne, bir otel odasında başlanılıyor. Bir hiyeroglif örneği olarak Ramses adını örneklemek istiyorum. Hiyeroglif yazılım şekline göre: Çember‘in okunuşu = Ra , çemberin ortasındaki nokta = M, geometrideki Pi işaretinin benzeri olan ∏ ise = S ve S , E ‘nin açıklamasını hatırlamıyorum. (O nun ortasında nokta olduğunu düşünün) O∏E∏ – Ramses
Bu kral ama mecburiyetten, ama aklının erdiği şekil ile, ‘ Tek Tanrı ‘ kavramını benimsediği için, Mısırın hakim tanrısı Amon’a karşı çıkmıştı. Mısır, gerçekten tanrı Amon’lar ülkesi idi. Akhenaton, bir çok örneklerinde olduğu gibi, elle beslenen tanrı modelinden sıyrılmak istedi. Burada ‘beslenen’ sadece put değildi. Putlar sayesinde rahipler besleniyordu. Rahipler, çok büyük maddi imkanlara sahip olmuşlar, günümüzde örneği olduğu gibi, din sömürüsü ile kendilerine bağladıkları halkı da arkalarına alıp, istemedikleri bir gelişme durumunda, bütün krallara baş kaldırıyorlardı
Kral Akhenaton, hayatı boyunca bu inanışı yaşamış ve yaşatmıştı. Her ne kadar (Hz Yusuf) Kral Akhenaton ölümünün hemen akabinde, yaptırdığı her şey ve Güneş tanrısı figürleri yok edilmiş olsa da, zaman içerisinde Mısır halkına aşıladığı TEK TANRI görüşü unutulmamış. Akhenaton’un ölümünden ≈ 70 yıl sonra insan yapımı olan heykel tanrı Amon ile tek ilahi tanrı (Güneş) Aton; MÖ 1200 yıllarında karma iki tanrı ismi ile Amon – Ra inanış şekli ile, Mısıra hakim olmaya başlamış, yaşarken yapmak istediği devrim, ölümünden sonra gerçekleşmiştir. Böylece dünyada ilk defa bir devlete has, peygambersiz tek tanrı inanışı, Mısır da hakim oldu. 01.2011 Mecit ALBAYRAK

11 Mart 2021 Perşembe
PAPANIN ORTADOGU ZİYARETİNİN ARKA PENCERESİ !
PAPANIN ORTADOGU ZİYARETİNİN ARKA PENCERESİ !
Papa'nın yaptığı birinci ve tarihte ilk Ortadoğu ziyareti.
Tarihte ilk defa gerçekleşmiş.
Bu ziyaret Papa tarafından Irak'ın kuzeyi olarak bildiğimiz Irak devletinin yönetimindeki kuzeyi, Kürt bölgesi, Mesut Barzani'nin yönetimindedir.
Barzani'nin Papa'nın ziyaretine Onur'a etmek adına bastırdığı sözde Kürdistan haritalı pul, Türk halkının aklını ve midesini bulandırmıştır.
Batının Türk milletine karşı böyle bölücü projeleri olduğunu yüzlerce yıllardır Türkiye Cumhuriyeti'nin hafızası bilir.
Gidin Bulgaristan'a Yunaistan'a Ab ye,
Amerika Birleşik Devletleri'ne veya İngiltere'de, oralarda da böyle haritalar bulursunuz.
Türk devletinin Hafıza algısında büyük Kürdistan hayali emelleri kuranların o hayallerinin kursaklarında kalacaklarını bilmelerini özellikle vurgulamak isteriz.
Barzan'inin papa Francis'i resim edip pula bastırdığı, sözde Kürdistan haritasi niyeti.
Türk milletinin Türk ulusunun tarihi aklı Zihni bu konuda açık ve nettir.
Ermenistan Bulgaristan Yunanistan Irakın kuzeyindeki Barzani oluşumunun
hepsi bir araya gelseler, Türkiye'den bir parça toprak koparacak güçleri kudretleri, kuvvetleri yoktur.
Onlar hayal edebilirler ancak. Yukarıda saydığım ülkelerin hepsi bir araya gelse Türkiye'den bir karış toprak dahi alabilecek güç ve vesayetleri yoktur.
Anadolu'nun bir kısmını da içine alan bölücü nifakların ham hayali budur.
Bolücü nifaklar hayal edebilirler.
Umut edebilirler.
Hayal kurabilirler.
Hayalleri var olanlara tarihi gerçekleri Türkiye'nin de hiç bunlarla böyle ham hayal diye, bir oldu bittiye müsamaha edeceği anlayışı da yok..
Ülkemizin deniz, kara, hava, misak-ı milli haritası var.
Ülkemizin tarihimizin devletimizin geçmişimizin tecrübeler edinerek, gelişmiş bir devlet aklı var.
Türkiye 18 - 20 yıldır Akp iktidarıyla bir sürü yanlışları var.
Hangi alanlarda yanlışlar bunlar?
*Asgeri harekat ve ekonomide, Pkk ile müzakereler de, siyasette, şurada bura da.
Türkiye Cumhuriyeti'nin AKP iktidarıyla sendeleme hali varmı, yok değil. ama bu gibi batı projelerine de
Türk halkı olarak asla geçit verecek değiliz.
Türk Ulusu olarak bize bırakılmış, Atatürk ve silah arkadaşlarının bu mirası ilelebet korunacaktır.
Ülkemizi yöneten 1940 yılından beri siyasi partilerin iktidarları çeşitli Batı anlaşmalarıyla Türk Ulus devletini sömürülmesine batının ve emperyal güçlerin sümrü devleti haline getirilme isteğine müsaade etselerde, Türk ulusunun kendi bilinci, aklı, şuuru, bu batı sömürücülüğü durumuna asla müsamaha etmeyecektir.
Akp iktidarının peydelpey zaman zaman ağzından düşürmediği dış güçler etkisi Türkiye'de daima her alanda var olmuş ve daima his edilir derecede görülmektedir.
Batının Türkiye'yi bölme planları yüzyıllardır var olsa da, Türk ulusunun Ulus olma bilinci ile geleneklerden gelen devlet aklıyla, milletinin bütünleşme şuuruyla, daima planları bertaraf edilmiş ve edilecektir.
Türk Milleti olarak bizim Dünya'ya bakışımız ve görüşümüz, Mustafa Kemal Atatürk'ün söylemi ile şudur; Yurtta sulh cihanda sulh tur.

8 Mart 2021 Pazartesi
MAGANDALAR
MAGANDALAR

3 Mart 2021 Çarşamba
YENİ ANA YASA REFORM PAKETİ
YENİ ANA YASA REFORM PAKETİ
Yeni reform yasaları paketi hazırlayacak diyor sayın reisimiz.
İnsan Hakları evrensel beyannamesine uygun, Avrupa İnsan Hakları Mahkeme iştahatlerine, karalarına uygun yeni yasalar hazırlayacaklarmış.
Bizimle dalga geçir ağam..
20 yıldır muhalefette kaldınız tabii ki. Muhalefette de boş durmak olmayacağına göre çok büyük bir anayasal reform paketi hazırlık yapabilme zamanınız var olduğu için çalışması yaptınız...
Reisimiz böyle oyalama taktiklerini toplumu yeniden tekrar 2023 seçimleri elim daha güçlü girerim, in yollarını arıyor.
Türk toplumunu kolay iddia etme, kandırmanın yollarını araya dursun.
20 Senedir iktidarda olan Akp ve reisimiz. Simdiye kadar bu yasaları çıkartmalı ve uygulamalıydınız..
Akp ve Tayyip Erdoğan'ın iktidarında olduğu süre zarfında, kadın taciz, cinayet, ölümleri, çocuk taciz, cinayet ve ölümleri 20 yılda % 600 %700 kez artmış.
Şimdiye kadar bu yasaları çıkartıp niye düzenlemediniz?
Siz Çb olarak Türk toplumunu oyalıyorsunuz, yine safsata sözlerle toplumu oyalamayın.
Bu güne kadar elinizi tutan biri mi vardı? Sizi engelleyen bir güç mü vardı? Toplumun yararına olan bir anayasa düzenlediniz de toplum bunu geri mi çevirdi?
Ama siz ki ilk önceliği kendi önceliğiniz olan, yasa ve ya yasalar ne ise onlara önem atfeder onları anında TBMM çıkartıyorsunuz.
Mesela 2 adet örnek;
1☆TBMM de maaşlarınız yükselecekse dakikalar içinde, saatler içinde meclisten anında geçirebiliyor yasalaştırıyor sunuz.
Yasalaşan bu kanunlar dan Türk toplumunun haber bilgisi dahi olmuyor ..
2☆Söz konu mesela toplum veya vatandaş yararınaTBMM çıkacak yasa var ise, deyim yerindeyse, iğnenin deliğinden geçirip incelerisiniz.
Toplumun yararına olacak bir kanun ya da yasa, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde. geçecek yasada oylanacak. Kanun, yüksek idarecilerin kolaylığı bakımından, sizlerin adına toplumu daha kolay nasıl yönetebiliriz, haline getirip Meclis'te öyle yasalaştıyorsunuz.
Bu masal safsatalarını geçiniz, Sayın Cb.
Türk toplumunu böyle içi boş yalanlarla kandıramazsınız.
Artık önce siz Cumurun başı olarak, Türk toplumuna olan saygınızı gösterin.
Türk milletini o yana terörist, bu yana illet, zillet diye de ayrıştırıp hakaret etmeyin. Türk milletine ettiğiniz bu kaba hakaretvari cümleleri, Türk halkı kabul etmiyor, bu üslubu asla beğenmiyor, tasvip etmiyor onaylamıyor.
Türk milletinin Cumhuru birey kişi olarak siz neyi, hangi davranışı baş taçı ediyor iseniz, Cumhuru olduğunuz vatandaşınıza o ehemmiyette davranın.. Bulunduğunuz makama binaen biz Türk halkı olarak size olan saygımızı hiçbir zaman aşmadık, aşmak istemiyoruz...
Dolayısıyla makamında bulunduğunuz oturduğunuz Cumhurun koltuğunun mertebe-i Harbiye sini, ağırlığını kişiliğiniz de hissederek yansıtın...
Yansıtamadığınız bir koltuğun mertebeyi ağırlığının, karşılığını da toplumdan alamayacağınızın farkına lütfen varın..

2 Mart 2021 Salı
AKP'NİN ORTADOĞU VE SURİYE DEKİ YANLIŞ POLITIKASI !

27 Şubat 2021 Cumartesi
AKP İHANETİ ÇEŞİTLİ ŞEKİLLERDE ÜLKEYE ZARAR VERMEYE DEVAM EDİYOR !
Ne demişti Rt; Ben üzerime papaz cüpbesi giymem gerekiyor ise giyerim, ne gerekiyor ise, gereğini yaparım.
Ülkeye ihanetin ardı arkası kesilmeden Akp İktidarında devam etmekte.

22 Şubat 2021 Pazartesi
"ÜSTÜNLERİN HUKUKU"

21 Şubat 2021 Pazar
PİSLİK HÜKÜMDAR VE ÜLKESİ
PİSLİK HÜKÜMDAR VE ÜLKESİ
Çok eski zamanlarda memleketin birinde bir Hükümdar varmış.
Bu hükümdar çevresinden, her şeyden haberdar, her şeyden bilgisi olduğu kadar, her şeyi de çok bilen, çok terbiyesiz ukala bir Hükümdar mış.
Hükümdar'a söylenen ya da sorulan, konuşulan her kelimeye her cümleye her soruların misliyle cevabını karşılıklı ya da karşılıksız çok bilmiş Hukümdar'dan alıyormuş.
Dahası konuşulan konular ve ya bir iş Hükümdarla alakası olmasa bile Hükümdar her konuya ne yapıp eder Kendini dahil eder imiş.
O konuda konuşanlara hükümdara göre ağzının payını kendi terbiyesiz üslubuyla verirmiş olurmuş.
Bu pis karakterli kişiliksiz terbiyesiz ukala Ucube Hükümdar o kadar ki ukalalığı egosu kibri tavam yapmıştı.
Yaşadığı zamanın tüm bilginlerine dahi dil çıkarırcasına Ukala cevaplar verirmiş.
Dakikalar saatleri, saatler günleri, günler haftaları, haftalar ayları, aylar yılları, yıllar yılı kovalamış gitmiş geçmiş böylece. Her konuda bilgisi olan bu hükümdar herkese verecek bir cevabı olduğunu düşünse de ülkesinde yaşayan herkes Hükümdarın nasıl bir kişiliğe kimliğe sahip olduğunu artık anlamışlar, onu çok iyi tanımışlar.
Onun o bilginliğini bilgeğini çok bilmiş liğini anlamışlar ki HÜKÜMDAR'ın her şeyi yalan üzerine kurulu.
Bunun üzerine o Hükümdarın ülkesinde yaşayan tüm halk artık onu kale almamaya karar vermişler.
Çünkü Hükümdar beşikteki bebek le dahi zıtlaşıyormuş.
Hatta ağzınının bozuk düstursuz kelimelerle kendisi ile alakalı olmasa bile pervasızca, perdesizce agzı uslupsuzca cevaplar verirmiş.
Öyle ki konuştuğu her kelime ötekileştirici kutuplaştırıcılıkla toplumu ikiye bölmek için ve birbirine düşman edebilmek için her şeyi yaptığı görülmüş.
O ülkenin toplumu da artık bu hükümdardan kendilerine, ülkelerine asla fayda yarar gelmez.
Çünkü.
O ülkenin halkını ikiye bölmüş toplumu topluma, halkı halka düşman terörist ilan ediyormuş.
Ahali artık o kişinin hükümdarları olmaması yönünde karar kılmışlar...
.
Gel zaman git zaman o ülkenin yaşayanları bu kişiden bıkmışlar.
Nereye baksalar hükümdarı görüyorlar. Nerede bir ses duysalar hükümdarı duyuyorlar.
Kimle konuşsalar hükümdardan cevabını duyuyorlar.
Bu durum karşısında bir gün tüm ülkenin ileri gelen kanaat önderi ahalisi kişileri toplanmış.
Demişler ki ya sen nasıl bir insansın her şeyi biliyorsun.
Her şeye cevap veriyorsun.
İlgin alakan olsa da, olmasa da muhatap oluyorsun.
Seninle bağlantısı olmasa da sen karşılık veriyorsun.
Hükümdar ahalinin yani o ülkenin sözü dinlenen kanaat önder kişilerini bile takmamış.
Çünkü kendisini yaşadığı ülkenin her kesin şeyin üstünde görüyormuş. Yaşadığı yörenin toplumun ileri gelenleri onunla baş edemeyeceklerini anlamışlar. Hükümdar o kadar terbiyesiz miş ki, tüm halkına ahalisine illallah dedirtip yaka silkdirmiş kendisinden.
Hükümdarın ülkesindeki ahali tüm ülkeye haberler göndererek ulaklar savarak hükümdar hakkındaki toplumun düşündüklerine herkese duyur bayan karar vermişler ve ulaklar haberciler yurdun dört bir köşesine salınarak hükümdarın bu durumundan haberdar edilmiş.
Artık hükümdarı kimse Kale almıyor dinlemiyor karşılık vermiyor onu var saymıyorlarmış.
Yani kısacası o ülkenin hükümdarını kendi haline bırakmışlar artık.
Allah seni nasıl biliyorsa öyle yapsın diyerek.
Bize de bu dualara amin demek düştü. Amin Allah'ım nasıl biliyorsa öyle yapsın...
Ülkemize böyle Zalim böyle kibirli karaktersiz, şerefsiz, ahlaksız, ağzı bozuk düstursuz, kifayetsiz, basiretsiz Kimliksiz, ukala bir hükümdar gelmez inşallah diye umut ediyorum..
İsmail Azakoğlu
Not:
Hikayeyi beğenen arkadaşlardan lütfen yorum yapmasını özellikle istiyorum.

20 Şubat 2021 Cumartesi
15 TEMMUZ DARBE KALKIŞMASIYLA İLGILI BİR YAZI MUTLAKA OKUMALISINIZ !
Haliyle vereceğim bilgiler dışındaki yorumlarım tahminden ibaret olacaktır. Fakat gerçek olma olasılığı epey yüksek tahminler…
Bu anlatacaklarım fanatik AKP’lilere işlemeyecek. Bu anlatacaklarım lafta Atatürkçü geçinip, AKP’ye muhalefet etmekten gözü kor olmuş ve Rusya’dan, BM’den, oradan buradan medet uman denyo kesime de işlemeyecek. Duvara karşı da olsa, ben yine amme hizmetimi yapacağım. Önce kısa bir bilgilendirme ve hatırlatma faslı:
Dün gece, 15 Temmuz yaklaşık 22.30 saatlerinde darbe yapılacağı ve köprülerin askerlerce kapandığı duyulmaya başladı.
F-16 ve helikopterler tepemizden geçti, silah ve bomba sesleri duyuldu. Çok kısa sürede de işin sadece TSK’daki bir azınlıkça yapıldığını fark ettik. O andan itibaren ben de dahil birçok insanın aklına aynı şey geldi: “Tiyatro”. Evet bu alenen tiyatroydu, fakat bu bir AKP tiyatrosu değildi, değildir, olamaz. O yüzden ben “tiyatro”yu, şu an bu lafı kullananların en az %99’undan farklı bir manada kullanacağım. Yavaş yavaş durumu açıklayacağım, sakin.
Elbette elimizdeki tek darbe modeli 80 darbesi değil, fakat bir fikir sahibi olmak için durumu onunla kıyaslayalım, bir şey kaybetmeyiz.
Eğer bu başarılı olma amaçlı bir darbe girişimi olsaydı, ilk başta muhtemelen şu iki şey gerçekleşirdi: Birincisi, TSK 80’de olduğu gibi ansızın harekete geçerdi ve ikincisi, “tüm güçleriyle” saldırarak devlet kurumlarını, basın organlarını ve hatta uydu olmak üzere birçok stratejik yeri ele geçirirdi. Dünkü saçmalık ile 80 darbesi arasında bir kıyaslama yapacak olursak, TSK tümden saldırmadı. Aksine TSK kendi içinde bu harekete kalkışanların biletini kendisi kesti. Yalnızca azınlık bir grup, göstermelik olarak TRT, Cnn Türk gibi bazı kanalların binasını bastı, uydulara karşı bir girişimde bulunulmadı. Sanki Türkiye 80’de olduğu gibi yine tek televizyon kanalına sahipmiş gibi, insanların zihnindeki o meşhur Kenan Evren’in TRT konuşmasını canlandıracak şekilde TRT’de göstermelik bir bildiri okundu. TRT’nin okuduğu bildiride “Atatürk”, “Laiklik”, Yurtta sulh cihanda sulh” gibi laikleri işaret eden laflar ısrarla tekrar edildi, “kutupları ne kadar ayırsak kârdır” mantığıyla hareket edildi. Bu bildiri adeta “Madem kötüyüm öyleyse neden kumar oynadıktan sonra namaz kılan babaannemi kemerle dövmüyorum” diye konuşan kötü adamların olduğu gerizekalı STV dizileri gibi kör göze parmak sokarcasına “aha darbe yaptık ve düşmanınız biziz” diye bağırıyordu İkincisine gelecek olursak, evet ansızın harekete geçildi. Fakat sabah ezanı saatinde değil, sabahın ilk saatlerinde değil… Gece 10-10 buçuk gibi, herkesin çoktan işten eve gelip uyanık olduğu, televizyon veya internet başındayken her şeyden alenen haberdar olabileceği çok amatör bir saatte harekete geçildi. Sabahtan ve tan vaktinden itibaren havada dolaşması gereket jetler, nedense insanların en uyanık ve en televizyon başında oldukları saatte havadaydı. Akşam 10.30’dan, insanlar uyuyana kadar alçak uçuş yaparak seslerini iyice duyurdular, bazen ses bombası, bazen gerçek bomba attılar, bazense helikopterlerden ateş edildi, iyice gürültü çıkardılar ve haliyle insan da öldürdüler. Tüm bunlar sabah olduğunda kesildi. Yani gerçek bir darbenin esas başlaması gereken saatlerde, bu göstermelik darbe şovu bitiyordu.
Buradan sonra yazacaklarımı anlamanız için ise, bugüne kadar ısrarla anlatmaya çalıştığım küresel gücün önemini ve devletlerin bunlar tarafından yönetildiğini anlamış olmanız lazım.
Tüm dünyaya kakalanıp teşvik edilen neo-liberal politikaların da etkisiyle, ivmelenerek küreselleşen dünyada “bağımsız devlet” diye bir şey kalmamıştır, kalması da mümkün değildir. Devletleri; bankaların, devasa şirketlerin sahibi olan küresel çetelerin yönettiğini bilmeniz ve içselleştirerek anlamış olmanız “şart”. Tabi ki “bağımsız devlet” bu dünya düzeninde asla tam olarak var olamaz, fakat hayatın sadece siyah-beyaz olmadığını da ihmal etmeyin. Kimilerinin bağımsızlığı biraz daha açığa çalan gridir, bizimkisi daha koyuya çalan gridir, Ortadoğu ve Afrika’da siyaha bir ramak yakınlıkta gridir.
Neyse girizgahı yaptım, başlıyorum.
Şimdi çok az geriye gidelim. El-Kaide diye bir şey vardı, ne oldu ona? 11 Eylül 2001’den itibaren sürekli adını duyduk, zaman içerisinde her geçen yıl adını daha az duymaya başladık, ardından 2011’de Usame Bin Ladin ölüp denize atıldığında ise (?) adını neredeyse hiç işitmemeye başladık. El Kaide’nin yıllara göre Google’da aratılma oranı şudur:
Fotoğrafı büyüterek tarihleri inceleyebilirsiniz.
Google bize 2004’ten önceki aratılma oranlarını vermiyor, fakat 2006 ve 2007’de, eylemlerine devam etse dahi El-Kaide’nin insanların hafızasında çoktan silindiği ortada.
2011’deki o ufak artış da Ladin’in öldürüldüğü tarihte vuku buluyor. Şu an ise El-Kaide’den basında -neredeyse- tek bir haber yok, eski gücünden de eser yok. Ancak “Işid ile birleşecekler mi?” haberlerine konu oluyorlar.
Bir de şuna bakalım:
Bu da Işid’in yıllar içindeki aratılma oranları. El-Kaide evrimleşti, Işid oldu. Teşbihte hata olmasın fakat İbrahim peygambere gökten indirilen koyun misali, bir anda Işid diye bir şey peydah oldu. Kuruluşu ve organize edilmesi daha eskilere dayanıyor fakat bunun önemi yok, insanların gözündeki imajdan bahsediyorum ben.
El-Kaide de, Işid de; silahı, istihbaratı, lojistiği dua edip gökten indiren adamlar değil.
Küresel çete tarafından yaratıldıkları ortada. Fakat El Kaide de, Işid de, kaybetmesi için sahaya sürülen piyonlardır. Işid ne zamana tarih olur, orasını bilmiyorum, Işid’i besleyenlerin de iç dinamikler yüzünden bunun tarihini tamamen öngörebileceğini zannetmiyorum, fakat kesin olan şu ki Işid bir süre sonra yok olacak.
ABD, 11 Eylül’den sonra girdiği Afganistan’da ve Irak’ta başarısız olmuş gibi lanse edilir.
Evet Amerika devleti, ordusu ve ekonomisi büyük yara almıştır. Fakat o sikindirik Bush’un, Obama’nın, senatörlerin değil, küresel çetenin projesi olan BOP doğrultusunda tamamen başarılı olunmuştur. Derken ABD’de güç kalmadı, halk da artık savaş istemez oldu, Suriye’ye yıllarca bir şey yapılamadı. Avrupa ile ortak ordu kurulması için BM’de lobiler yapıldı, “Esad kimyasal silah kullanıyor” diye (kullanıyor olsa da, olmasa da) ısrarla propaganda yapıldı, fakat sonuç çıkmadı. Oysa çözümleri çoktan ceplerindeydi, kendileri yerine savaşacak asalak sürüleri vardı. Haydi IŞİD, parçala Suriye’yi, arkandayız.
Şu an IŞİD’in arkasında olanlar, çok yakında arkadan s*kecekler IŞİD’i ve o da bir başka El-Cihadül Aty*rraa örgütüne evrimleşinceye dek azalarak yok olacak.
Şimdi bunları neden anlattım?
“Kaybetmek için sahaya sürülen piyonlar” lafımı daha iyi anlatabilmek için. Bunu unutmayın, tekrar döneceğiz. Karşındakine bir piyon öne sürersin, karşısındaki hemen atıyla, filiyle o piyonu yer, fakat bir piyon uğruna en önemli taşlarından birini kaybeder.
Dün gece, kıçıkırık azınlık haliyle, adam akıllı hiçbir stratejik hamle yapmadan ve sadece F-16’larıyla gövde gösterisi yapan, bu sırada bombalayan, insan öldüren adamlar da kaybetmesi için sürülen piyonlardı.
“Yaavvv bu nasıl tiyatro, şurayı bombaladılar, insanları öldürdüler?”
E tiyatro dediğin de böyle ihtişamlı olur zaten. Sana bir film senaryosu yazacak olsam ve seni karşımızda kötü adamlar olduğuna ikna etmeye çalışsam, çok büyük kötülükler yapan bir karakter yaratırım. Adam öldürüp oraya buraya bomba koyan Joker yaratırım, İnsana zerre değer vermeyen Ajan Smith’ler yazarım. Andy Dufresne’e dayak atan gardiyanlar, hakkını gasp eden cezaevi müdürü yazarım. Vs vs…
Sen hayatında anan-baban dışında (ki onlar bile her zaman değil) kaç tane sana değer veren insan tanıyorsun?
Dünya, sırf BOP uğruna İkiz Kuleleri ve Pentagon’u vuran ruh hastaları tarafından yönetiliyor. Dünya, 11 Eylül’ü bahane edip Afganistan ve Irak’ta milyonlarca sivil öldüren, inanılmaz derecede sapık insanlar tarafından yönetiliyor. Dünya, maalesef tıpkı senin benim gibi içinde çok büyük bir kötülük potansiyeline sahip insanların, ellerine güç kudret geçmiş ve bunu kötülüğe döken versiyonları tarafından yönetiliyor.
Her neyse, AKP halkı meydanlara çağırdı. Darbe karşıtı iyi niyetli insanlar meydanlara çıktı.
Keşke çıkmasalardı, kaybetmek için sahaya sürülen bu sahte darbede açık hedef haline gelip bu tiyatroyu daha fazla “kanla besleme”ye olanak sağlamasalardı… Ölenlerimiz olduysa da en azından binleri bulan bir ölüm tablosu yaşamadık Fakat yaşayabilirdik. Jetiyle, tankıyla, tüfeğiyle darbe yapan askerler olduğuna inanıyorsun ve tişörtünü giyip sokağa çıkıyorsun. Tamamen duygusallık. Şehit ile telef arasında çok kalın bir çizgi vardır.
(Neler diyor bu adam, nereye bağlayacak, diye düşünüyorsan sabırla oku)
Dün gecemi sabaha kadar dış basını okumakla geçirdim. Fakat CNN’i, Reuters’i, ne bileyim Le Monde’u okumakla değil, onları siktir et.
Çok net bir örnek göstereceğim.
Son yıllarda sürekli bahsettiğim şu Stratfor’u bir hatırlayın. Küresel çetenin, içerisinde gayet Türk satılmış çalışanlar da barındıran ABD’deki think-tank kuruluşu Stratfor dün gece büyük bir amatörlük yaptı. 3-4 saat sonra yayınlaması gereken analizi, çok erken yayınladı.
“Neden Türkiye’deki Darbe Başarısız Olacağa Benziyor?”
Bu makalenin servis saati, Türkiye saati ile gece 3’tür.
Aynı esnada Türk halkı darbe olacağına inanıyor ve sokağa hücum ediyordu.
Dün geceki kişisel tecrübelerime dayanayım, birkaç saat sonrasında bile insanlara sokaklara çıkmamaları gerektiğini, bunun bir dolap olduğunu anlatmaya çalıştığım tweet’lerime ve Facebook paylaşımlarıma “YAHU ADAMLAR TBMM’Yİ BOMBALADI SEN NE DİYOSUN?” diye tepkiler alıyordum ve bu tepkilerin sayısı, diğerlerine nazaran çoğunluktaydı. Dün geceyi yaşayan ve insanların tepkilerini takip eden herkes de bunu bilir zaten. Yani insanlar çok ciddi bir darbe ile karşı karşıya olduklarına inanırlarken, Stratfor çoktan beyaz bayrağı dalgalandıran haberi yayınladı.
Stratfor bu analizi Türkiye saati ile gece 3’te yayınladı.
Çok iyi niyetli bir yaklaşım ile, bu makalenin yazılma emri 1 saat öncesinde verilmiş olsa, 1 saat içerisinde de yazılmış olsa, Stratfor darbenin başarısız olacağını Türkiye saati ile gece 2’de biliyordu.
İyi niyetli yaklaşımları bırakalım, gerçeğe dönelim:
İlgili makalenin içerisinde, dün yaşananlar ile ilgili araya sıkıştırılan 3-5 cümle dışında güncel bir haber yoktu. Makalede Türkiye’deki kutuplaşmadan, AKP’nin 2015 seçimlerini %49,5 ile kazandığından, AKP ile Fethullah Gülen’in arasının çok açık olduğundan dem vuruluyordu.
Bu metin çok önceden hazırdı.
Servis edilmek için bekliyordu. Fakat biraz erken yayınlandı. Yayınlansa da bir şey değişmez, zaten kaç kişi haberdar Stratfor’dan?
Bir diğer think-tank kuruluşu RAND, olayların en alevli olduğu saatlerde Ortadoğu uzmanlarının şu minvaldeki tweet’lerini yayınlıyordu:
“Erdoğan darbeyi atlatabilirse öncekinden de güçlü olabilir”
Hadi ya, ciddi misin?
Bunlardan daha arşivlediğim niceleri var, fakat sivri sineğe saz diyerek bu fasla ara veriyorum.
Tüm bu anlattıklarım zaten aklı selim bir insanın, hiç bu kanıtlara ihtiyaç duymadan da feraset ile akıl edebileceği şeyler elbette. Fakat meramımı olabildiğince izah etmeye çalışıyorum.
Tabi bir de işin Türkiye’deki falsoları var, onlara giriş bölümünde değinmiştim.
Koca TSK, bir avuç azınlık adamı indiremeyecek öyle mi? TSK tankıyla tüfeğiyle darbe yapacak ve tişörtlü insanlarımız tankı ele geçirip üstünde tepinecek öyle mi? Allah korusun ama gerçek bir darbe girişiminde bunları başar bakalım… Bu iş öyle biber gazına benzemez ağalar, F-16’dan, tanklardan bahsediyoruz. TOMA’lı polislerden değil, nice imkanlara sahip olan TSK’dan bahsediyoruz.
TRT’de sözüm ona darbe nutuğu okunurken, TRT askerlerce basılmışken, aynı TRT’nin resmi yayın organları, TRT’deki nutuk ile AYNI ANDA “darbe yok, her şey kontrol altında” minvalinde şöyle AKP yanlısı tweet’ler atıyordu:
Ve daha niceleri, Trt’nin Twitter’ı orada git bak, hatta inanmıyorsan dayıya sor.
Gelelim bir diğer komik sahneye.
Askeri bir darbe girişimi var ve uçuş saatinden uçuş güzergahına kadar her şeyi belli olan Erdoğan’ın uçağı, sağ salim Marmaris’ten İstanbul’a ulaşacak öyle mi?
Erdoğan’ın yeni ayrılmış olduğu Marmaris’te bomba patlatıldı, ardından varmış olduğu Atatürk Havalimanı’nda da bomba patlatıldı, bunların hiçbiri ölümcül maksatlı değildi, tamamen “Bak Tayyip neredeyse oraları vuruyoruz” mesajıydı.
Stratfor’un ve dolayısıyla ABD’nin ve dolayısıyla Fethullah’ın elinde;
Erdoğan’ın uçağının saniye saniye, nerede olduğu bilgisi var güzel kardeşim, mesela bu tweet’i attıkları anda Erdoğan’ın uçağının Marmara Denizinde olduğunu gösteriyorlardı.
Öte yandan jetlerin havada uçuştuğu bir darbe anında, hiçbir akıllı devlet lideri elini kolunu sallaya sallaya sıradan yolcu uçağıyla dolaşmaz. Hele hele Tayyip Erdoğan… Kabe’de bile 219020 tane korumayla yürüyen adamdan bahsediyoruz burada.
Tamam artık, hala bu darbenin ciddi bir darbe olduğuna “inanan” varsa daha fazla dil dökmem lüzumsuz. Konuyu esas yere getireceğim.
Bu darbe girişimi, Akp veya Tayyip Erdoğan tarafından organize edilebilecek bir iş değildir.
Geçen ay Atatürk Havaalanı’na oldukça profesyönelce giren, sadece canlı bombalarla değil, aynı anda başka adamlarıyla çok ince planlanmış bir şekilde kritik noktalardan taramalı tüfekler ve el bombalarıyla insanlara ateş eden, çok iyi hazırlanmış bir IŞİD’e şahit olduk. Bu operasyonun tetikçisinin IŞİD olduğunu, fakat mimarının IŞİD olmadığını hepimiz biliyorduk. IŞİD’in siki, istihbaraten bu kadarına uzanmaz.
Aynı şekilde AKP veya Erdoğan, 100’den fazla rütbeli askeri (bakın erleri geçtim, rütbeli askerlerden bahsediyorum) motive edip bir kamikaze saldırısı yaptıramaz.
O kadar F-16’yı, Skorsky helikopteri, tankı bunların eline verip de “haydi aslanlarım, kendi ülkenizi vurun” diyemez, dese de ikna edemez. Başka ülkeye taarruzda buna gücü yeter, fakat kendi ülkesi için asla. Bu öyle miting meydanında bomba patlatmaya benzemez ağalar, kapsamlı bir askeri harekattan bahsediyoruz.
El-Kaide ve Işid örneğinde de anlatmaya çalıştığım gibi, dün darbe yapacağını zanneden salaklar kaybetmeye mahkum olarak sahaya sürülen piyonlardı.
Belki bir kısmı ilk başta sahiden başarılı olacağına inanıyordu, belki bir kısmı sonradan kurtulacağı sözü almıştı, nasıl ikna olduklarını bilemem. Fakat emri aldıkları yer AKP değil, küresel çeteydi. Yazının başında tahminlerde bulunacağımı söylemiştim, fakat bundan adım kadar eminim.
İsmet İnönü sağ olsun, 1940’ların ikinci yarısından itibaren Fulbright Anlaşması gibi birçok gizli anlaşma imzalamıştır. Truman Doktrini, Marshall Yardım Planı derken, bizim sadece eğitim gibi sosyal fonksiyonlarımız değil, aynı zamanda askeriyemiz de ABD’ye hediye edilmiştir.
Küresel çete, kaz gelecek yerden tavuğu esirgemeyerek, herkesin varlığını gayet bildiği o TSK’ya sızmış ABD komutası altındaki piyonlarını kaybetmeleri için sahaya sürdü.
Siyasette “ya hep ya hiç” yoktur.
“Ya çok iyi dostuz ya da en kötü düşman” yoktur. “Ya hep iyi geçineceğiz ya da hep bozuşacağız” yoktur. Erdoğan IŞİD’i destekliyor olsa bile, uzun bir süredir küresel çete ile arası limoni.
Yine CFR’nin basın organlarının dün gece atmış olduğu tweet’lerden bazı örnekler vereceğim:
“Erdoğan generalleri güçlendirdi ve darbe riskini doğurdu”
“Erdoğan (bu darbe girişiminden dolayı) sadece kendisini suçlayabilir”
Bunlar CFR’nin dün Erdoğan için kullandığı ifadelerden bazılarıydı.
Yani bu iş, görünürde Erdoğan’ın yararınaymış gibi gözükse de, o sadece bal tutan parmağını yalayacak, esas kazanan küresel güç ve her daim kaybeden biz olacağız.
Bu oyun içinde oyun dolu öyküden kendi çıkarımlarımı yapacak olursam:
1) Darbe girişimi kaybetmeye mahkum bir tiyatroydu.
2) Darbe girişimi asla ve asla AKP tarafından organize edilmedi.
3) Darbe girişimi zayıf dahi olsa, yine de AKP’nin organize edebileceği çapta bir iş değildi.
4) Darbe girişimi küresel çetenin emriyle oldu,
5) TSK’daki Fethullahçı veya diğer ABD komutası altındaki adamların bir kısmı feda edildi. Fakat kesinlikle hepsi edilmedi. Tayyip Erdoğan’ın söylediği “Bu olay aslında Allah’ın bir hediyesi, Fethullahçılar TSK’dan temizlenecek” lafı Polyannacılık.
6) Tayyip Erdoğan bu zayıf darbe girişiminden haberdardı, girişimin olacağını da, fiyaskoyla biteceğini de iyi biliyordu.
7) Amaç AKP veya Tayyip’e hizmet etmiyordu, onlar geçici olarak nimetlenecekler. Amaç küresel çetenin Türkiye’deki yeni hamlelerine zemin hazırlamaktır. Küresel çete fani insana değil, kalıcı sisteme yatırım yapar.
Peki nedir bu amaç?
“Bilmiyorum” lafını bir acizlik olarak zanneden insanlarla dolu bir toplumda yaşamamıza rağmen “bilmiyorum” diyorum, fakat akla gelen ilk tahmin elbette başkanlık sistemi.
Dünyada başkanlık sistemiyle yönetilen ülkeler şunlar:
ABD ve Güney Kore’yi saymazsak, başkanlık sistemiyle yönetilen tüm ülkeler rezil haldedir. Bir de belki ekonomik durumu sürekli bizimle karşılaştırılıp “la yükseliyor mu, yoğusam balon da patlayacah mı” diye tartışılan Brezilya var. Onun dışında liste çöp dolu.
Velhasılı kelam amaç ilelebet bir Tayyip iktidarı değil.
Israrla tekrar ediyorum: Küresel çete fani insana değil, sisteme yatırım yapar.
Büyük Ortadoğu Projesi lafı klişeleşti diye sanki böyle bir şey yokmuşçasına davranan ve ciddiye almayan denyo kitleye seslenmek istiyorum.
Condolezza Rice’ın Ortadoğu’daki neredeyse tüm ülkelerin sınırlarının değişeceğini yıllar öncesinden bildirdiği Büyük Ortadoğu Projesi öyle bir anda gökten zembille inmez. Bu tür projeler ve amaçlar, söylentileri ilk yayıldığı anda herkesin diline düşer, fakat gerizekalı insan evladı kısa süre içerisinde bunların gerçekleşmediğini görünce konuya ilgisini kaybeder.
BOP; uzun yıllar, büyük emekler, büyük uğraşlar, büyük yıkımlar ve büyük kanlar gerektiren bir projedir.
Afganistan ve Irak’a bizzat ABD müdahelesi, Arap baharları, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da indirilen liderler ve bölünen ülkeler, küresel çetenin çaktığı kılıvcımı alevlendirerek birbirini mezhep dolayısıyla katleden msülümanlar, Suriye, IŞİD… Daha örneğe ihtiyacın var mı?
Dünyada çatışmaların olduğu ve ABD’nin menfaatini etkileyen bölgeler, CFR tarafından şöyle gösterilir. Haritayı direkt CFR’nin kendi sayfasından aldım:
Farkındaysan Ortadoğu’da o kadar fazla savaş ve karmaşa var ki, artık noktalar iç içe geçmiş durumda ve birbirinden ayırt edilemeyecek halde.
İşte budur BOP. Birilerinin “Merhaba arkadaşlar, biz BOP için sizin ananızı belliyoruz” diye açıklama yapılmasını bekliyorsunuz herhalde. Gerçi bunu söyleseler bile ancak üzerinden mizah yapıp sığır gibi yaşamaya devam edersiniz ya, neyse.
Bir ek bilgi daha vereyim, göz çıkarmaz:
Wikileaks’i kurcalarken karşılaştığım bu mail’leşmede, Stratfor daha 2010 yılında AKP ve Feto’nun düşman oluşunu tartışıyordu. (Release Date 2013 dediği şey, Wikileaks tarafından yayınlanma tarihidir. Mail’leşmenin esas tarihi aşağıda yazan 2010-08-25’tir)
O tarihten birkaç sene sonra çatışmaları daha ayyuka çıkar oldu.
Zaman ve CIA’in Türkiye şubesi olan Taraf gazetesindeki cemaatçi yazarlar “Büyütülecek bir şey yok” diye açıklamalar yaptılar. Daha dün gibi hatırlıyorum, balık hafızalı olmayın, Akp’lisi de cemaatçisi de ilk başlarda bu çatışmalar için “OYUNA GELMEYELİM ARKADAŞLAR, BİZİ BİRBİRİMİZE KIRDIRMAK İSTİYORLAR, AKP CEMAAT KARDEŞTİR” minvalinde paylaşımlar yapıyorlardı sosyal medyada. Bu amına koduğumunun “sosyal medya” lafına da uyuzum ama kullanmamız gerekiyor işte ne yapalım, her neyse. Derken AKP-Cemaat çatışması aleni hale geldi, dershanelerin kapatılma kararı, tape’ler falan derken, Tayyip cemaati “Paralel, Haşhaşi” gibi isimlerle iyice düşman olarak tanımladı. İşte o zaman, bizim yıllardır anlatıp da inandıramadığımız şu Fethullah’ın ne mal olduğu gerçeğini kabul etti Akp’liler. Fakat bilgi sahibi olmadan, sırf Tayyip düşman ilan ettiği için…
Bu laflarım birçok insana teshir etmeyecek, bunu biliyorum.
3-4 yıl öncesine kadar Fethullah Gülen’in bir küresel çete uşağı olduğunu anlatmaya çalıştığımızda “SEN BİR FİTNECİSİN” diye konuşan tiplere veya bildikleri halde salak rolüne yatanlara bu anlattıklarım fayda etmeyecek. Gerçekten bir darbe girişimi yapıldığına inanan, tape’lerin kurgu olduğuna inanan insanlara bu anlattıklarım fayda etmeyecek. Öte yandan her kötü şeyin planyacısının Tayyip olmasını isteyen gerizekalı kör muhaliflere de bu laflarım tesir etmeyecek.
Bunları anlattığım için bana birileri “darbeci”, birileri “fetocu”, birileri “artık Akp’li oldu” diyecek.
Kim nasıl görmek istiyorsa öyle iftira atacak. Ortak paydada buluşacakları diğer nokta ise, tüm bu anlattıklarımı “komplo teorisi” diye itibarsızlaştırmak, değersizleştirmek olacak. Sırf işlerine gelmediği için.
Öyleyse bunları neden yazdım?
Bir kişi bile anlasa, birkaç kişinin bile aklına soru işareti takılsa, birkaç kişi bile dünyadaki küresel gücün nasıl bizi parmağında oynattığını, birilerine başbakancılık, birilerine devrimcilik, birilerine darbecilik oynattıklarını kavrasa, bu benim ve bizim dünyadaki karımızdır. Esas karım ise, gözleri olmadığı halde her şeyi gören Birinin çabalarımı görmesidir.
Yoksa katlanılacak bir mahlukat değil insanoğlu...

www.azakoğlu.blogspot.com
İsmail Azakoğlu ile '' AMFİ ÖZEL ''
KONUK; Atilla Yıldırım Elektrik, Elektronik Müh. Tarihçi.. Konu; Türk Tarih Tezine Geçiş.

-
OSMANLI BELGELERİNDE ERMENİLERİN SEVK VE İSKÂNI (1878-1920) XVIII. ve XIX. yüzyıllarda dünyada meydana gelen siyasî, sosyal ve ekonomik geli...